biz bu kitabı mekke ve çevresine gönderdik

Ünite- Połącz w pary. Müjdeleyen ve uyarandır. - “Doğrusu biz seni hak ile desteklenmiş bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.Hiçbir ümmet yoktur ki içlerinden bir uyarıcı gelip geçmemiş olsun.” (Fâtır suresi, 24. ayet) , Kur’an’ın açıklayıcısı - “Biz bu kitabı sana, sırf hakkında ihtilafa “Biz Seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiyâ, 21/107) İnsanları Aydınlığa Çıkarmak İçin Gelen Peygamber . وَدَاعِيا ً إِلَى اللَّهِ بِإِذ ْنِهِ وَسِرَاجًا مُّنِيرا “Allah’ın izniyle bir dâvetçi ve nur saçan bir kandil” (Ahzâb, 33/46) Dini koyan Allah’tır. Kader ve Özgür irade. Bu dünya "Allah açısından" bir imtihan dünyası değil. Çünkü zaten yapacaklarımızı biliyor. Bu dünya "eğer sonsuza dek yaşasaydık yapacaklarımızı sembolize eden" bir minyatür -örnek hayat. Ve biz olacakları bilmediğimizden, bizim açımızdan bir imtihan dünyası. Biz, peygamber efendimize bile kul olmakla emrolunmadık. Rabbimizin kulu olmak, Peygamberimizin ümmeti olmak şerefi bize yeter. Ve bu şerefi Allah’ın yarattığı bütün insanların Bizseni yalnızca bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik. (25/56) (De ki:) "Ben ancak bu şehrin Rabbine ibadet etmekle emrolundum ki O burasını kutlu ve saygıdeğer kıldı. herşey O'nundur. Ve Müslümanlardan olmakla emrolundum." "Ve Kur'an'ı okumakla da (emrolundum). Site De Rencontre Gratuit Et Sérieux Belgique. islamcı camianın islam evrensel değildir arap dinidir deyince kızması, küplere binmesi durumudur. oysa islam gerçekten de bir arap dinidir. evrensel değildir. aslında islamcı kesimin en büyük çıkmazı söylediklerine kendilerinin de inanmaması ama yanlışlıkta da ısrar etmeleridir. yazı dilinden kültürüne, yaşayış örneklerinden kıssalarına kadar islam hiç şüphesiz bir arap ayetlerle de gayet açık ve nettir"onu her türlü çelişkiden ve gerçeğe aykırı bütün unsurlardan uzak, dosdoğru arapça bir kur’an olarak indirdik; belki gittikleri yolun yanlışlığını anlayıp allah’a karşı gelmekten sakınırlar diye."- zümer senin kalbine, korkutucu ve uyarıcılardan olman için cebrail apaçık bir dille arapça olarak indirmiştir."- şuara kur'an'ı yabancı arap olmayan birine indirseydik de onu onlara okusalardı bir bahane bulurlar da yine iman etmezlerdi."- şuara anası olan mekke halkı ile onun çevresindekileri uyarman ve geleceğinde şüphe bulunmayan toplanma gününün dehşetinden sakındırman için sana böylece arapça bir kur’an vahyediyoruz. o gün geldiğinde insanlardan bir kısmı cennette, bir kısmı ise çılgın alevler içinde, cehennemde yanar hâlde olacaktır."- şû'ra kur’an mekke ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz, kendisinden öncekileri doğrulayıcı mübarek kitaptır. âhirete inananlar, buna da inanırlar. umulur ki onlar namazlarını kılmaya hakkıyla devam ederler."- en'âm istisnasız her peygamberi kendi kavminin diliyle gönderdik ki onlara açık açık anlatsın; bundan sonra allah dilediğini sapkınlık içinde bırakır, dilediğini de doğru yola iletir. bilesiniz ki allah güçlüdür, hikmet sahibidir."- ibrahim doğrunun ve güzelin kıymetini bilen bir toplum için âyetleri arapça okunup rahatlıkla anlaşılan bir metin olarak iyice açıklanmış ve belli bir uygunluk içinde dizilmiş bir kitaptır."- fussilet biz onu "yabancı" dilde okunan bir kitap olarak indirseydik mutlaka şöyle diyeceklerdi “âyetlerinin açık ve anlaşılır olması gerekmez miydi? bir arap’a yabancı dilden bir kitap, öyle mi!” sen de onlara de ki “o, inananlar için bir rehber ve şifadır; inanmayanlara gelince onların kulaklarında elbette bir sağırlık vardır, kur’an onlara kapalıdır. sanki onlara uzaktan gelen sesler gibidir.”- fussilet şüphesiz biz o kitâbı, düşünüp anlamanız için size arapça bir kur’an olarak indirdik."- yusuf biz onu, düşünüp anlayabilesiniz ve umulur ki gerekli dersleri alırsınız diye arapça bir kur’an olarak indirdik."- zuhruf ben hem bunları hem de atalarını yıllarca nimetler içinde yaşattım; sonunda onlara apaçık bir kur'an ve peygamber geldi."- zuhruf kur’an’dan önce de bir rehber ve rahmet olarak mûsâ’-nın kitabı vardı. kur’an zulmeden ve inkâr edenleri uyarmak için iyi makbul işler yapanları da müjdelemek için arap lisanında indirilmiş, ondan önce indirilenleri doğrulayan bir kitaptır."- ahkâf hakkında kâfirlerin“ona kur’an’ı bir insan öğretiyor” dediklerini biliyoruz. kur’an’ı sana öğrettiğini iddia ettikleri kişinin dili yabancıdır, oysa bu kur’an açık seçik arapçadır."- nah'l böylece biz, onu arapça bir kur'an olarak indirdik. onda tehdidlerden nice türlüsünü tek tek beyan ettik ki, belki sakınır ve takva yolunu tutarlar; yahut kur'andaki nasihatlerimiz ve tehditlerimiz onlara bir ibret ve uyanış verir."- tâhâ biz kur’an’ı arapça dilinde nihâî bir hüküm ve hikmet kaynağı olarak indirdik. şâyet, sana ilim’den gelen bu kadar gerçekten sonra onların arzu ve isteklerine uyarsan, seni allah’ın azabından kurtaracak ne bir dost bulabilirsin, ne de bir koruyucu."- ra'd gibi ayetler açık ve en'am 92'de bile "mekke ve çevresini uyarman için bu kitabı sana indirdik" diyor. konu yorumlamaya açık bile değil. daha bunun üstüne ne denilebilir? aktifus Apr 17 2007, 1103 AM ŞÛR suresi 7. ayetBöylece biz sana Arapça bir Kur’an vahyettik ki, şehirlerin anası olan Mekke’de ve çevresinde bulunanları uyarasın. Hakkında asla şüphe olmayan toplanma günüyle onları uyarasın. Bir grup cennette, bir grup ise Mekke ve çevresindekileri uyarman için diyor. Teistler Mekke merkez geri kalan dünyada çevresidir diyorlar ilginç bir mantıkla. *Eğer sadece mekke ve çevresine geldiyse arap dini demek doğrudur.*Yok eğer tüm insanlığa geldiyse Allah bir hata yapmıştır çünkü aradan geçen 1400 yıla rağmen dünyanın büyük çoğunluğu hala müslüman değil. Haberi bile olmadan ölen milyarlarca insan oldu ve hala oluyor. Skepo Apr 17 2007, 1118 AM Eğer ben allah olsam ve bir din göndercek olsam kafası çok çalışan bi halka gönderip, bunu yaymalarını isterdim. Ama arap bi bedeviye gönderirsen senin dininin içine eder böyle orhan11 Apr 17 2007, 1141 AM dangalakdarwin Apr 17 2007, 1247 PM 10/101- De ki “Göklerde ve yerde neler var, bir baksanıza.” Fakat âyetler ve uyarılar inanmayan bir topluma hiçbir fayda sağlamaz. 10/102- Onlar sadece, kendilerinden önce gelip geçenlerin başlarına gelen azap dolu günlerin benzerini mi bekliyorlar? De ki “Bekleyin bakalım, ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim.” 10/4- Hepinizin dönüşü ancak onadır. Allah bunu bir gerçek olarak vadetmiştir. Şüphesiz o başlangıçta yaratmayı yapar sonra, iman edip salih ameller işleyenleri adaletle mükafatlandırmak için onu yaratmayı tekrar eder. Kafirlere gelince, inkar etmekte olduklarından dolayı, onlar için kaynar sudan bir içki ve elem dolu bir azap vardır. 10/45- Onları yeniden diriltip hepsini bir araya toplayacağı gün, sanki gündüzün bir saatinden başka kalmamışlar yeni ayrılmışlar gibi, aralarında tanışırlar. Allah’a kavuşmayı yalan sayanlar ziyana uğramış ve doğru yolu bulamamışlardır. 10/69- De ki “Allah hakkında yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler.” 10/7,8- Şüphesiz bize kavuşacağını ummayan ve dünya hayatına razı olup onunla yetinerek tatmin olan kimseler ile âyetlerimizden gafil olanlar var ya işte onların kazanmakta oldukları günahlar yüzünden, varacakları yer ateştir. 10/70- Onlar için dünyada geçici bir yararlanma vardır. Sonra dönüşleri bizedir. Sonra da, inkâr etmekte olduklarına karşılık onlara şiddetli azabı tattıracağız. 10/73- Onu yine de yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık ve onları ötekilerin yerine geçirdik. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Bak, uyarılan fakat söz anlamayanların sonu nasıl oldu! 11/105- O gün geldiği zaman Allah’ın izni olmadan hiçbir kimse konuşamaz. Onlardan mutsuz cehennemlik olanlar da vardır, mutlu cennetlik olanlar da. 11/106- Mutsuz olanlara gelince; cehennemdedirler. Onların orada şiddetli bir soluyuşları vardır. 11/107- Onlar, gökler ve yerler durdukça orada ebedi olarak kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Şüphesiz Rabbin istediğini yapandır. 11/15- Kim yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. Orada onlar bir eksikliğe uğratılmazlar. dangalakdarwin Apr 17 2007, 1249 PM Rabbi katından açık bir delile dayanan kimse, yalnız dünyalık isteyen kimse gibi midir? Kaldı ki, bu delili Rabbinden bir şahit Kur’an ve bir de ondan Kur’an’dan önce bir önder ve bir rahmet olarak indirilmiş olan Mûsâ’nın kitabı Tevrat İşte bunlar ona Kur’an’a inanırlar. Gruplardan her kim onu inkar ederse, ateş onun varacağı yerdir. Ondan hiç şüphen olmasın. Şüphesiz o, Rabbin tarafından bildirilmiş gerçektir. Fakat insanların çoğu inanmazlar. 3 11/22- Şüphesiz bunlar ahirette en çok ziyana uğrayanlardır. 11/5- İyi bilin ki onlar, O’ndan gizlenmek için, kalplerindeki düşmanlığı gizliyorlar. Yine iyi bilin ki, elbiselerine büründükleri zaman bile, Allah onların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, göğüslerin özünü kalplerde olanı hakkıyla bilendir. 11/59- İşte Âd kavmi! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler. Onun peygamberlerine karşı geldiler ve inatçı her zorbanın emrine uydular! 11/60- Onlar, hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lanete uğratıldılar. Biliniz ki Âd kavmi, Rablerini inkâr etti. Yine biliniz ki Hûd’un kavmi Âd Allah’ın rahmetinden uzaklaştı. 11/66- Helâk emrimiz geldiğinde Salih’i ve beraberindeki iman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmetle helaktan ve o günün rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz Rabbin mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. 11/67- Zulmedenleri o korkunç uğultulu ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar. 11/68- Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semûd kavmi Rablerini inkâr etti. Yine biliniz ki Semûd kavmi Allah’ın rahmetinden uzaklaştı. 11/74- İbrahim’in korkusu gidip, kendisine müjde gelince Lût kavmi hakkında bizim elçilerimizle tartışmaya başladı. 11/75- Çünkü İbrahim çok içli ve Allah’a yönelen bir kimseydi. 11/76- Elçilerimiz, “Ey İbrahim bundan vazgeç! Çünkü Rabbinin emri kesin olarak gelmiştir. Şüphesiz onlara geri döndürülemeyecek bir azap gelecektir” dediler. 12/37- Yûsuf dedi ki “Sizin yiyeceğiniz yemek size gelmeden önce onun ne olduğunu bildiririm. Bu, bana Rabbimin öğrettiklerindendir. Ben, Allah’a inanmayan ve ahireti inkar eden bir milletin dinini bıraktım.” CultureClub Apr 17 2007, 1251 PM İslam henüz emekleme dönemindeyken sadece Mekke'ye gelmiştir doğru,bu dönemde yazılan ayetler de barışçıl büyüdükten sonra,ayetler sertleşti, tüm insanlığa geldiği iddiaları ortaya atıldı..aslında bunların hepsi politik birer oyundu..bakınız;İslam nasıl ve niye doğdu? ateist Apr 17 2007, 1253 PM dangalakdarwin de tipik müslüman tepkileri konuyla ilgili ayetleri,cebine sokmus,baska ayetlerle,kendini kandirma yolunu baska ayetlerin güzel olusu,diger sacmaliklari, kitap tanridansa,4 yanlis bir dogruyu yanlis bütün dogrulari hata yapmaz nede olsa!!! SAKINKOYLU Apr 17 2007, 0143 PM QUOTECultureClub Apr 17 2007, 1251 PM İslam henüz emekleme dönemindeyken sadece Mekke'ye gelmiştir doğru,bu dönemde yazılan ayetler de barışçıl büyüdükten sonra,ayetler sertleşti, tüm insanlığa geldiği iddiaları ortaya atıldı..aslında bunların hepsi politik birer oyundu..bakınız;İslam nasıl ve niye doğdu? UYINAK Senin soyledigin eskilerin sarkisi yaw...Varsa kabiliyetin yeni bi sey de!..Tabiiki o kabiliyet varsa!...Soyledikleriniz O Kaaa!...Selametle CultureClub Apr 17 2007, 0302 PM Doğru,Kuran eskilerin masallarıdır Kalem okunduğu zaman bunlar eskilerin masalları derler Hadi bakem RaMSeS Apr 17 2007, 0342 PM Kur'an anlayana, anlamak isteyene gelmiştir. işin özü budur. Gerisini tartışmak da demagoji yapmaktan, art niyetten başka birşey değildir. Can Apr 17 2007, 0406 PM Araplara gelmiş işte..Bu ayetleri görüp de hala 'İslam evrenseldir' gibi saçmalıkları yazmayın. BOSS Apr 17 2007, 0409 PM Şuara-195'te, Muhammed, "uyancılardan olabilsin diye" Kur'an'ın "apaçık bir dille" indirildiği; Zuhruf-2-3 'te daha açık olarak, "apaçık Kitaba yemin olsun ki şüphesiz biz O'nun düşünüp anlayasınız diye" indirildiği; Fussilet-44'te, Kur'an ayetlerinin uzun açıklamalı olmadığı; Yusuf-12'de Kur'an'ın, herkesçe "okunup anlaşılması için" indirildiği; Duhan-58 'de, herkese "öğüt alsınlar diye indirerek kolaylaştınldığı" gerçekte okunmasını, kavranmasını istemiyorlar, ''Kuran'ı herkes anlayamaz'', ''İnsan aklı acizdir'', ''Din akılla yürümez'' gibi safsatalarla insanların kendilerine ve bilinçlerine olan güvenlerini yok ediyorlar, ''Dinden çıkarsınız'' diyerek korkutuyorlar, onu anlamaya çalışmalarını ortadan kaldırıyorlar, hatta bunu akıllarından dahi geçirmelerine engel oluyorlar, imkânsız hale getiriyorlar... BOSS Apr 17 2007, 0428 PM -"Biz her peygamberi, kendi toplumunun diliyle gönderdik. İlle de böyle yaptık ki, o toplumdan olanlara anlatabilsin." Iibrahim suresi, ayet 4. Demek ki, Kur'an'a göre, "Tanrı'nın elçisi"nin bir "toplum"u var. "Elçi", "ırk"ından geldiği bu "toplum"la "Tanrı" arasında yapar aracılığını. Ne iletecekse bu "toplum"a ve "kendi diliyle" iletmekle yükümlü. Kur'an'da anlatılan bu. Yine buna göre; Muhammed de bu yükümlülüğü taşımakta. Onun da bir "toplumu" var ve o da "Tanrı"sıyla bu "toplum" arasında "aracı". Kur'an'ın bütünü içinde, Muhammed'in "kavm"ından, yani "toplum"undan "Tanrı vahiyleri"ni, bu "toplum"a iletmek zorunda olduğundan, bunu yaptığından söz edilir. Muhammed'in "toplum"u, "Arap toplumu"dur. Öyleyse "muhattap" da bu toplumdur. Kur'an, kendi deyimiyle "Arapça", seslendiği kesim de, "Araplardır". - Müslümanlar, Türklerle öldürüşmedikçe, kıyamet kopmayacaktır. Yüzleri kalkan gibi, üst üste binmişkalın derili olan bu toplumla.... kıl giyerler." Bkz. Müslim, e's-Sahih, Kitabu'l-Fiten/62-65, hadis no2912; Ebu Davud, Sünen, Kitabu'l-Melahim/9 Babun fi Kıtali't Türk, hadis no 4303; Nesei, Sünen, Kitabu'l-Cihad/Babu Gazveti't-Türk... -"Siz müslümanlar, küçük gözlü, basık burunlu, yüzleri kalkan gibi, derisi üst üste binmiş olan toplumla öldürüşmedikçe kıyamet kopmayacaktır." Buhari, e's-SAhih, Kitabu'l-Cihad/96; Müslim, e's-Sahih, kitabu'l-Fiten/62 hadis no 2912; Ebu DAvud, Sünen, hadis no 4304; Tirmizi, h. no 2251; İbn Mace, h. no 4096-4099 Muhammed'in, bugün kendisine "Peygamberimiz, efendimiz" diyen Türklere bakışı tutumu budur işte. aktifus Apr 17 2007, 0430 PM QUOTERaMSeS Apr 17 2007, 0442 PM Kur'an anlayana, anlamak isteyene gelmiştir. işin özü budur. Gerisini tartışmak da demagoji yapmaktan, art niyetten başka birşey anlıyor gözüküyorsun bu durumu anlamak istiyoruz bizlere izah eder misin?Teşekkürler RaMSeS Apr 17 2007, 0503 PM Anlıyorum demedim, anlayana gelmiştir basit cümleye bile bir kulp takıp başka yere çektin ya helal olsun. CultureClub Apr 17 2007, 0513 PM Anlayana gelmişse sadece biz dinsizlere gelmiştir, çünkü hiçbir müslüman Kuran'ı anlamıyor dinsavar Apr 17 2007, 0523 PM QUOTERaMSeS Apr 17 2007, 0503 PM Anlıyorum demedim, anlayana gelmiştir basit cümleye bile bir kulp takıp başka yere çektin ya helal gibi anlıyorsun ama döt korkusundan anlamamış gibi görünüyorsun. Allahı kandırdığını sanıyorsun ama yemezler hele allah hiç cezanızı verecek gönderdiğim kitabı anlaşılmaz yaptınız bu münafıfkları cehenneme biliyorsun diye ile aram iyidir,arasıra bana vehyeder,son vahiye bana dediki,Ey dinsavar, ben imtihan ge PEYGAMBER VE İLAHİ KİTAP İNANCI *Allah’ın Elçileri Peygamberler Peygamber Allahü Teala’nın emirlerini, yasaklarını, mesajlarını insanlara açıklayıp öğretmek amacıyla insanlar arasından seçip görevlendirdiği mübarek kişilerdir. Resul Allah’ın kendilerine ilahi kitap gönderdiği peygamberler. Nebi Allah’ın kendilerine ilahi kitap göndermediği, kendinden önce gönderilen kitabın hükümlerini devam ettiren peygamberler. Vahiy Allah’ın peygamberlere mesaj göndermesi.• Yüce Allah, ilk insan topluluklarından başlayarak son peygamber Hz. Muhammed’e kadar her topluma peygamber veya peygamberler görevlendirmiştir. “Andolsun ki biz, … her millete bir peygamber gönderdik…” Nahl suresi, 36. ayet • Peygamberlere inanmak,İslam dininin inanç esaslarından birisidir. Kur’an-ı Kerim’de Adı Geçen Peygamberler Hz. Adem Hz. İsmail Hz. Davud Hz. Zekeriya Hz. İdris Hz. İshak Hz. Süleyman Hz. Yahya Hz. Nuh Hz. Yakub Hz. Eyyub Hz. İsa Hz. Hud Hz. Yusuf Hz. Zülkifl Hz. Muhammed Hz. Salih Hz. Şuayb Hz. Yunus Hz. Lut Hz. Musa Hz. İlyas Hz. İbrahim Hz. Harun Hz. Elyesa . Not Kur’an’da Lokman, Zülkarneyn ve Üzeyr isminde üç mübarek kişiden bahsedilir. Ancak bunların peygamber olup olmadıkları açıkça belirtilmemiştir. *Peygamberlerin Özellikleri ve Görevleri Peygamberlerin Özellikleri Sıfatları 1. Sıdk “Doğru olmak” demektir. Peygamberler sözlerinde ve işlerinde doğru insanlardır. Asla yalan söylememiş, hile ve haksızlık yapmamışlardır. 2. Emanet “Güvenilir olmak” demektir. Bütün peygamberler güvenilir insanlardır. Onlar yaşadıkları toplumda sözleriyle ve davranışlarıyla insanların güvenini kazanmışlardır. 3. Fetanet “Akıllı ve zeki olmak” demektir. Peygamberler akıllı ve zeki kişilerdir. Yüce Allah’ın kendilerine verdiği bu sorumluluğu, ağır görevi yerine getirebilmeleri için çok akıllı ve zeki olmaları gerekir. 4. İsmet “Günah işlemekten kaçınmak” demektir. Peygamberler gizli ve açık her türlü kötülükten ve günahtan kaçınmışlardır. 5. Tebliğ “Açıklamak, bildirmek” demektir. Peygamberler Allah’tan aldıkları mesajları olduğu gibi, hiç değiştirmeden insanlara açıklayıp öğretmişlerdir. MucizeAllah’ın izniyle sadece Peygamberlerin yapabildiği olağanüstü işler, hareketler. Peygamberler insanların iman etmelerine yardımcı olmak ve onları ikna etmek amacıyla mucize göstermişlerdir. Peygamberlerin Görevleri » Allahü Teala’nın emirlerini ve yasaklarını bütün insanlara duyurmak tebliğ etmek » Allah’ın ayetlerini insanlara açıklayıp öğretmek » Yüce Allah’ı insanlara en doğru şekilde tanıtmak » İnsanlara inanç esaslarını ve ibadetin nasıl olacağını öğretmek » İnsanlara güzel örnek olmak » Görevlerini yaparken zorlayıcı değil müjdeleyici ve kolaylaştırıcı olmak *Peygamberler İnsanlar İçin En Güzel Örnektir Vahiy Allah’ın Peygamberlere gönderdiği mesajlara vahiy denir. İlahi Kitap Yüce Allah’ın Peygamberler aracılığıyla insanlara gönderdiği ve içinde Allah’ın emirlerinin, yasaklarının, mesajlarının yer aldığı kitaba ilahi kitap denir. Suhuf Sayfalar halinde gönderilen ilahi kitaplara suhuf dinimiz İslam, sadece Kur’an-ı Kerim’e değil, Allah tarafından daha önce indirilen kutsal kitaplara da inanmamızı emretmiştir. “Onlar sana indirilene de senden önce indirilene de inanırlar. Ahirete de kesin olarak inanırlar.” Bakara suresi, 4. ayet Allah niçin vahiy göndermiştir » İnsanların Allah’ı bilip tanımaları için » İnsanların dünyada ve ahirette kurtuluşa ermeleri için » İnsanların yanlış inançlara yönelmemeleri için » İnsanların barış içinde, huzurlu, mutlu yaşamaları için » İnsanların güzel ahlakı öğrenerek doğru davranışlar sergilemeleri için » İnsanların Allah’a nasıl ibadet edeceklerini öğrenmeleri için “Biz bu kitabı sana sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir topluma da doğru yolu göstersin ve rahmet olsun diye indirdik.” Nahl suresi, 64. ayet *İlahi Kitaplar Dört Büyük İlahi Kitap Tevrat Allah’ın Hz. Musa Peygambere ve O’nun aracılığıyla Yahudilere gönderdiği kutsal kitaptır. Tevratın dili İbranicedir. Tevratta Hz. Musa’nın ve geçmiş Peygamberlerin hayatı hakkında bilgiler, İsrailoğullarının başından geçenler ve çeşitli öğütler yer alır. Zebur Allah’ın Hz. Davud Peygambere gönderdiği kutsal kitaptır. Dili İbranicedir. İçinde daha çok dualar, ilahiler, hikmetli sözler vardır. İncil Allah’ın Hz. İsa Peygambere gönderdiği kutsal kitaptır. İncil’de Hz. İsa’nın hayatı hakkında bilgiler, ahlaki öğütler yer alır. Günümüzde İncil Matta, Markos, Luka, Yuhanna olmak üzere dört bölümdür. Kur’an-ı Kerim Allah’ın son peygamber Hz. Muhammed’e ve O’nun aracılığıyla tüm insanlara gönderdiği son kutsal kitaptır. Kur’an evrenseldir ve dili Arapça’dır. 610 yılı Ramazan ayında indirilmeye başlanmıştır. 114 sure ve yaklaşık 6666 ayetten oluşur. Kur’an’da iman, ibadet, ahlak, geçmiş peygamberlere ve toplumlara ait bilgiler, sosyal hayata ilişkin hükümler, insan, evren ve diğer varlıklar hakkında bilgiler yer alır. Kur’an Hz. Ebu Bekir zamanında kitap haline geçirilmiştir. Bu ilk Kur’an kitabına “mushaf” denir. KUR’AN-I KERİM İLE İLGİLİ KAVRAMLAR Ayet Sözlük anlamı “işaret”, “delil”, “alamet” demektir. Terim olarak ise “Kur’an-ı Kerim’i oluşturan uzun veya kısa vahiy ifadeleri”ne denir. » Ayetler “durak” adı verilen işaretlerle birbirinden ayrılırlar. » Durak işaretlerinde ayetin numarası yazılıdır. » Kur’an’da yaklaşık 6666 tane ayet vardır. Sure Kur’an’da ayetlerden oluşan bölümlere verilen isimdir. » Kur’an’da 114 sure vardır » Tevbe suresi hariç bütün sureler “besmele” ile başlar » En uzun sure Bakara 286 ayet, en kısa sure Kevser 3 ayet sureleridir. » İlk sure “Fatiha”, son sure “Nas” sureleridir. » Mekke’de indirilmiş surelere “Mekkî sureler”, Medine’de indirilmiş surelere ise “Medenî sureler” denir. Cüz Kur’an’ın her biri 20 sayfadan oluşan bölümlerine verilen isimdir. Kur’an’da 30 cüz vardır. Cüzler, Kur’an’ı okumak ve ezberlemek açısından bir kolaylıktır. Suhuflar » Hz. Adem 10 sayfa » Hz. Şît 50 sayfa » Hz. İdris 30 sayfa » Hz. İbrahim 10 sayfa Kur’an’ı Okuyup Anlamak Allahü Teala Kur’an’ı; insanlara yol göstersin, doğruyu, iyiyi, güzeli öğretsin, rehber olsun diye göndermiştir. Bu yüzden insan Kur’an’ı okuyup anlayabilmelidir. Anlayamazsa onun rehberliğinden faydalanamaz. Kur’an’ı doğru bir şekilde anlayan insan, dinin özünü ve amaçlarını doğru kavramış olur, Allah’ın emirlerine uyar, yasaklarından kaçınır, iyiliği emreder, kötülükten alıkoyar, çevresine ve kendine faydalı olur. “Biz, andolsun ki öğüt almaları için bu Kur’an’da bunları türlü türlü açıkladık.” İsra suresi, 41. ayet “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?” Muhammed suresi, 24. ayet Kültürümüzde Kur’an’ın Yeri ve Önemi Türkler İslam dinini kabul ettikten sonra toplumsal ve kültürel olarak önemli bir değişim yaşadılar. Kur’an-ı Kerim’in etkisiyle oluşan bu değişime ait bazı örnekler şu şekildedir • Müslüman Türk milleti fethettikleri topraklarda yaşayan halka karşı hoşgörülü davranmışlar, dinî inançları farklı olsa bile onları himaye etmişlerdir. • Başta dinî yapılar olmak üzere inşa ettikleri mimari eserleri Kur’an ayetleriyle süslemişlerdir. • Türkler’in Kur’an’a olan hürmetleri vesilesiyle Müslüman Türk toplumunda hat ve tezhip sanatları ortaya çıkıp gelişmiş, atalarımız bu sanat dallarında çok başarılı eserler ortaya koyarak İslam dünyasında şöhret bulmuşlardır. “Kur’an Mekke’de indi, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı.” • Kur’an’ın kültürümüz üzerindeki etkisi günümüzde de devam etmektedir. Yeni doğan bebeğe isim verilirken, düğünlerde, sünnet törenlerinde, mevlitlerde ve cenaze törenlerinde Kur’an okunur. *Hz. Adem Hz. Adem yeryüzünde yaratılan ilk insan ve ilk peygamberdir, bütün insanların babasıdır. Her şeyin ismi ve faydası kendisine bildirildi. Boyu ve yaşı kesin olarak bildirilmedi. Allahü teâlânın emri ile bütün melekler Âdem aleyhisselama karşı secde ettiler. Uzun zaman meleklerin hocalığını yapmış olan İblis, kibirlenip bu emre karşı geldi ve Âdem aleyhisselama karşı secde etmedi. “O çamurdan yaratıldı, ben ise ateşten yaratıldım. Ondan üstünüm.” iddiasında bulundu. İblis şeytan kendini üstün görüp kibirlenerek Allahü teâlânın emrine uymayınca gadab-ı ilahiyyeye Allah’ın gazabına uğradı ve Cennet’ten kovuldu. Âdem aleyhisselam kırk yaşındayken Firdevs adındaki Cennet’e götürüldü. Cennet’te bulunduğu sırada veya daha önce hazret-i Havva yaratıldı. Allahü teâlâ onları birbirine nikâh etti. Cennet’te yerleşmelerini ve Cennet’in meyvelerinden dilediklerini yemelerini bildirdi. Fakat Cennet’te bulunan bir ağaç için, “Bu ağaca yaklaşmayın, bu ağaçtan yemeyin.” buyurdu. Âdem aleyhisselam ve Havva validemiz, Cennet’te bin yıl kadar yaşayıp, İblisin yalan yeminine inanarak yasak edilen ağacın meyvesinden unutarak önce hazret-i Havva, sonra Âdem aleyhisselam yedikleri için Cennet’ten çıkarıldılar. Âdem aleyhisselam Hindistan’da Seylan Serendib Adasına, Havva ise Cidde’ye indirildi. Birbirlerinden iki yüz sene müddetle ayrı kalan Âdem aleyhisselam ve hazret-i Havva bu müddet içinde ağlayıp yalvardıktan sonra tövbe ve duaları kabul oldu. Hacca gelmeleri emrolundu. Arafat Ovasında hazret-i Havva ile buluştu. Kâbe’yi inşa etti. Her sene hac yaptı. Kendisine on suhuf forma kitap verildi. İlk insanlar, bazı tarihçilerin zannettiği gibi ilimsiz, fensiz, görgüsüz, çıplak ve vahşi kimseler değildi. Bugün Asya, Afrika çöllerinde ve Amerika ormanlarında tunç devri dedikleri zamandakilere benzeyen vahşiler yaşadığı gibi, ilk insanlarda da bilgisiz, basit yaşayanlar vardı. Bundan dolayı ne bugünkü, ne de ilk insanların hepsi için vahşidir denilemez. Âdem aleyhisselamın yaratılması, Cennet’te kalması, Cennet’ten çıkarılarak yeryüzüne indirilmesi, Kur’an-ı kerimde çeşitli âyet-i kerimelerde bildirilmiştir. Kunut Duaları ve Anlamları 1. Allâhümme innâ nesteînüke ve nestağfirüke ve nestehdik. Ve nü’minü bike ve netûbü ileyk. Ve netevekkelü aleyke ve nüsni aleykel-hayra küllehü neşkürüke ve lâ nekfürüke ve nahleu ve netrükü men yefcürük. “Allahım! Senden yardım isteriz, günahlarımızı bağışlamanı isteriz, senden bizi hidayete erdirmeni isteriz. Sana inanırız, sana tevbe ederiz. Sana güveniriz. Bize verdiğin bütün nimetleri bilerek seni hayır ile överiz. Sana şükrederiz. Seni asla inkar etmeyiz. Nimetlerini inkar eden ve sana karşı geleni bırakırız.” 2. Allâhümme iyyâke na’büdü ve leke nüsalli ve nescüdü ve ileyke nes’a ve nahfidü nercû rahmeteke ve nahşâ azâbeke inne azâbeke bilküffâri mülhık. “Allahım! Biz yalnız sana kulluk ederiz. Namazı yalnız senin için kılarız, ancak sana secde ederiz. Yalnız sana koşar ve sana yaklaştıracak şeyleri kazanmaya çalışırız. Rahmetini dileriz. Azabından korkarız. Şüphesiz senin azabın kafirlere ulaşır.” NAMAZ İBADETİ *Namaz İbadeti ve Namazın Önemi • Namaz kelimesinin Kur’an’daki karşılığı “salât” kelimesidir. • Namaz; tekbir, kıyam, rüku, secde, oturuş ve selam bölümlerinden oluşan, günde beş vakit yerine getirilmesi Allah tarafından emredilen bir ibadettir. • Namaz kılmak farzdır. +Namaz Niçin Kılınır » Allah’ın emri olduğu için » Allah’ın rızasını kazanmak için » Sevap kazanmak için » Allah’ın verdiği nimetlere teşekkür etmek için kılınır. +Kimler Namaz Kılmakla Sorumludur » Müslüman » Akıllı » Ergenlik çağına ulaşmış herkes namaz kılmakla mükelleftir. +Namaz İbadetinin Önemi Kur’an-ı Kerim’de ve Peygamber Efendimizin hadislerinde namazın önemine dair birçok emirler ve öğütler yer almaktadır. Bütün bunlar, İslam dininde namaza ne kadar büyük önem verildiğini göstermektedir. Nitekim bir hadiste kişinin kıyamet gününde ilk olarak namazından hesap sorulacağı ifade edilmektedir Nesâî, Śalât, 9.”Namazlarında huşu içinde olan müminler kurtuluşa ermiştir.” Mü’minûn suresi, ayetler “Kendisini kötülüklerden arındıran, Rabb’inin adını anıp namaz kılan, mutluluğa ermiştir.” A’lâ suresi, ayetler “Resulüm! Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, çirkin ve kötü işlerden alıkoyar. Allah’ı anmak elbette ibadetlerin en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.” Ankebut suresi, 45. ayet “… Şüphesiz namaz, müminlere vakitleri belirlenmiş bir farzdır.” Nisa suresi, 103. ayet “Namaz dinin direğidir.” Hz. Muhammed +Namaz İbadetinin Faydaları » Namaz, insanı Allah’a yaklaştırır. » Namaz, insanın kalbine huzur verir. » Namaz, insanı kötü davranışlardan uzaklaştırır. » Cemaatle kılınan namaz, toplum içinde birlikteliği, yardımlaşmayı, dayanışmayı geliştirir. » Namaz, insanı temizliğe alıştırır. » Namaz, insanın hayatını düzene koyar. » Namaz, insana zamanı iyi kullanmayı öğretir. *Namaz Çeşitleri 1. Farz Namazlar Allahü Teala’nın kılınmasını kesin olarak emrettiği namazlardır. Bunlar farz-ı ayın ve farz-ı kifâye olmak üzere iki gruba ayrılır. • Farz-ı ayın olanlar, yükümlülük çağına gelmiş her müslümanın yerine getirmekle mükellef olduğu namazlardır. Günde beş vakit namazın farz bölümleri ve cuma günleri kılınan cuma namazı bu grupta yer alır. • Farz-ı kifâye olan namaz ise ölen bir müslüman için cemaatle kılınması gereken cenaze namazıdır. Bir grup bu görevi yerine getirince diğer müslümanların üzerinden sorumluluk kalkar. 2. Vacib Namazlar Hükmü, farz kadar kesin ve açık olmamakla birlikte kılınması emredilen namazlardır. Vitir namazı ile Ramazan ve Kurban Bayramı namazlarını kılmak vacibtir. 3. Sünnet Nâfile Namazlar • Revâtib Sünnetler Farz namazlardan önce veya sonra ya da hem önce hem sonra kılınan bir kısım namazları kılmak sünnettir. Örneğin; sabah namazının sünneti, öğle namazının ilk sünneti, son sünneti, ikindi namazının sünneti, akşam namazının sünneti, yatsı namazının ilk sünneti, son sünneti. Teravih namazı kılmak da sünnettir.• Regâib Sünnetler Nâfile Namazlar Nâfile namazlar Peygamber Efendimizin uygulamalarına dayanılarak belirli zamanlarda veya bazı vesilelerle kılınan ya da kişinin kendi isteğiyle herhangi bir zamanda Allah’a yakınlaşmak ve sevap kazanmak amacıyla kıldığı namazlardır. Bu tür namazlar herhangi bir yükümlülük olmaksızın gönüllü olarak kılınır. Teheccüd, kuşluk duhâ, istihâre, yağmur duası, husûf ay tutulması, küsûf güneş tutulması, tahiyyetü’l-mescid, evvâbîn, tesbih, ihrama giriş ve hâcet namazlarıyla abdest ve gusülden sonra kılınan namaz, nâfile namazlardır. *Namazın Farzları Şartları +Namazın Hazırlık Şartları dışındaki farzlar » Hadesten taharet Abdest veya gusül abdesti almak » Necasetten taharet Namaz kılınacak yerin ve elbiselerin temiz olması » Setr-i avret Namazda örtülmesi gereken yerleri örtmek » İstikbal-i kıble Namazda kıbleye doğru yönelmek » Vakit Kılacağımız namazın vaktinin girmiş olması » Niyet Kılacağımız namaza niyet etmek. Örnek Tek başımıza namaz kılarken “Niyet ettim Allah rızası için sabah namazının farzını kılmaya. Cemaat halinde kılarken “Niyet ettim Allah rızası için sabah namazının farzını kılmaya, uydum imama.” +Namazın Kılınış Şartları içindeki farzlar » İftitah tekbiri Başlama tekbiri. Namaza “Allahü ekber” diyerek başlamak » Kıyam Namazda ayakta durmak » Kıraat Namazda ayaktayken Kur’an’dan birkaç ayet veya bir sure okumak » Rüku Kıyamdan sonra elleri dizlere koyup eğilmek » Secde Rükudan sonra yere kapanmak elleri, dizleri, alnı ve burnu yere koymak ve arka arkaya iki defa secde yapmak » Kade-i ahire Namazın sonunda “tahiyyat” duası okuyacak kadar oturmak. *Abdest – Gusül – Teyemmüm ➤ ABDEST Abdest, vücudumuzun belirli organlarını usulüne uygun olarak yıkamak ve başımızı mesh etmek suretiyle yapılan temizlik niteliğinde bir ibadettir. Abdest almak, namaza hazırlık namazın dışındaki şartlarındandır.”Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı mesh edip topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın…” Maide suresi, 6. ayet +Abdestin Farzları » Yüzü yıkamak » Kolları dirseklerle beraber yıkamak» Başımızın dörtte birini ıslak elle mesh etmek» Ayakları topuklarla birlikte yıkamak +Abdestin Alınışı » Önce euzü-besmele çekilir Euzübillahi mineşşeytanirracim. Bismillahirrahmanirrahim. » Niyet edilir Niyet ettim Allah rızası için abdest almaya » Eller bileklere kadar üç kez yıkanır » Ağız ve burun üç kez yıkanır » Yüz, üç kez yıkanır » Önce sağ kol, sonra sol kol dirseklerle beraber üç kez yıkanır » Başımızın dörtte biri ıslak elle mesh edilir » Kulaklar temizlenir ve boyun mesh edilir » Önce sağ ayak, sonra sol ayak topuklarla birlikte üç kez yıkanır +Abdesti Bozan Durumlar » Tuvalet ihtiyacını gidermek » Yellenmek » Kusmak » Uyumak veya bayılmak » Vücuttan kan, irin vb çıkması ➤ BOY ABDESTİ gusül +Boy Abdesti Euzü besmele ve niyet ederek vücudumuzu hiç kuru yer kalmayacak şekilde yıkamak.”Eğer cünüp oldunuz ise boy abdesti alın…” Maide suresi, 6. ayet +Boy Abdesti Niçin Alınır Boy abdesti akıllı ve ergenlik çağına ulaşmış kişilere ait bazı özel durumlarda, maddi ve manevi kirlerden temizlenmek amacıyla alınır. Bu durumlarda gusül abdesti almak Allah’ın bir emridir. Bunun dışında cuma ve bayram gibi özel günlerde de boy abdesti almak Peygamber Efendimizin bir sünneti olup çok sevaptır. +Boy Abdestinin Farzları » Ağzı temizlemek » Burnu temizlemek » Bütün vücudu kuru yer kalmayacak şekilde yıkamak +Boy Abdestinin Alınışı » Euzü besmele çekilir » Niyet edilir. “Niyet ettim Allah rızası için gusül abdesti almaya” » Ağız bol su ile temizlenir » Burun bol su ile temizlenir » Bütün vücut kuru yer kalmayacak şekilde yıkanır ➤ TEYEMMÜM Teyemmüm Abdest veya gusül abdesti için su bulunamadığı ya da suyun kullanıma elverişli olmadığı durumlarda toprak ile alınan abdesttir. Bu, toprak cinsinden bir şey de olabilir. “…Su bulamadığınız zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin…” Nisa suresi, 43. ayet +Teyemmümün farzları 1- Niyet etmek 2- Elleri toprağa sürüp yüzü meshetmek, tekrar elleri toprağa sürüp kolları meshetmek +Teyemmüm nasıl alınır 1- Önce euzü besmele çekilir. 2- Ardından niyet edilir. “Niyet ettim Allah rızası için teyemmüm almaya” 3- Eller toprağa vurulur. 4- Eller toprağa vurulduktan sonra silkelenir ve yüze sürülür. 5- Eller tekrar toprağa vurulur. 6- Eller toprağa vurulduktan sonra silkelenir, önce sağ kol, sonra da sol kol mesh edilir. *Namazın Kılınışı Namaz kılmak akıllı ve ergenlik çağına gelmiş bütün Müslümanlara farzdır. Eğer elimizde olmayan sebeplerle namazı vaktinde kılamazsak daha sonra ilk fırsatta bu namazın borcu yerine getirilir. Buna kaza namazı denir. Beş vakit namazın sadece farzları kaza edilir. Sünnetlerinin kazası gerekmez. Vitir namazı da kaza edilir. Namazların kılınışı genel olarak birbirine benzer. Aralarında küçük farklar bulunmaktadır. +Namazın Bölümleri ve Namazda Okunan Tesbihler Rekat Namazlarda ayakta durma, rüku ve secde kısımlarından oluşan her bir bölüm. Tekbir “Allahü ekber” demektir. Namaza başlamadan önce niyet edilir. Daha sonra başlama tekbiri alınır. Başlama İftitah tekbirinde eller baş hizasında kaldırılır. Avuç içi karşıya bakar, baş parmaklar kulağa değer ve “Allahü ekber” denilerek tekbir alınır. Eller kulağa değince tekbirin bitmesi gerekir. Bunun yanında rükudan kalkışta söylenen tesbih hariç namazdaki diğer bütün hareketleri yaparken tekbir alınır. Sadece başlama tekbirinde eller baş hizasına kaldırılır. Diğer tekbirler söz ile yapılır. +Kıyam ve Kıraat Kıyam ayakta durmak, kıraat ise ayakta iken Kur’an’dan bir veya birkaç ayet, sure okumak demektir. +Rükû Namazda kıyamdan sonra eğilmek demektir. Rükuda en az üç defa 5 veya 7 de olur “Sübhane rabbiyel azim” denilir. Rükûdan doğrulurken “Semi Allahü limen hamideh” denilir. Rükû ile secde arasında ayakta iken “Rabbena lekel hamd” denilir. +Secde Rükudan sonra namazda elleri, alnı, burnu, dizleri yere koyarak yere kapanmak demektir. Secde her rekatta ikişer defa yapılır. Secdede “Sübhane rabbiyel a’lâ” denilir. +Oturuş Kade Namazda oturmak demektir. Bu oturuş ara oturuş ise tahiyyat duası ikindi ve yatsının ilk sünnetlerinin birinci oturuşunda salli-barik ilave edilir, son oturuş ise tahiyyat, salli barik ve rabbena duaları okunur. +Selam Namaz bitince önce sağ tarafa, sonra sol tarafa “Es-selamü aleyküm ve rahmetullah” diyerek selam verilir. • Selam verildikten sonra “Allahümme entes selam ve minke’s-selam. Tebarekte yâ zel-celali vel ikram” denilir. • Daha sonra “Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed” denilir. • Ayetel kürsî okunur ve arkasından otuz üç defa “Sübhanallah”, otuz üç defa “Elhamdülillah”, otuz üç defa “Allahü ekber” denilerek tesbih çekilir. • En sonunda dua edilerek namaz bitirilir. NAMAZ TABLOSU Sabah Öğle İkindi Akşam Yatsı İlk sünnet 2 4 4 – 4 Farz 2 4 4 3 4 Son sünnet – 2 – 2 2 Vitir – – – – 3 Toplam 4 10 8 5 13 *Günlük Namazların Kılınışı Sabah, Öğle, İkindi, Akşam, Yatsı, Vitir Günlük namazların kılınışı, sünnetleri, farzları, vacibleri, rekat sayıları. Sabah namazının kılınışı, öğle namazının kılınışı, ikindi namazının kılınışı, akşam namazının kılınışı, yatsı ve vitir namazlarının kılınışları. Kıyam bölümünde okunacak sureler ve dualar, oturuşta okunacak dualar, rükuda ve secdede söylenecek tesbihler… ➤ SABAH NAMAZI • Sabah namazı iki rekat sünnet ve iki rekat farz olmak üzere toplam dört rekattır. Sünnetin kılınışı 1. REKAT » Euzü besmele çekilip niyet edilir. “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü sabah namazının sünnetini kılmaya” » İftitah başlama tekbiri alınır. » Eller bağlanır, ayakta sübhaneke, euzü besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » İkinci rekata kalkılır. 2. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Son oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat, salli-barik, rabbena duaları okunur. » Selam verilir. Farzın kılınışı 1. REKAT » Kamet getirilir. » Euzü besmele çekilip niyet edilir. “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü sabah namazının farzını kılmaya” » İftitah başlama tekbiri alınır. » Eller bağlanır, ayakta sübhaneke, euzü besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » İkinci rekata kalkılır. 2. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Son oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat, salli-barik, rabbena duaları okunur. » Selam verilir.• En sonunda tesbih çekilir ve dua edilir, namaz bitirilir. ➤ ÖĞLE NAMAZI • Öğle namazı dört rekat ilk sünnet, dört rekat farz ve iki rekat son sünnet olmak üzere toplam on rekattır. İlk sünnetin kılınışı 1. REKAT » Euzü besmele çekilip niyet edilir. “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü öğle namazının sünnetini kılmaya” » İftitah başlama tekbiri alınır. » Eller bağlanır, ayakta sübhaneke, euzü besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » İkinci rekata kalkılır. 2. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Birinci oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat duası okunur. » Üçüncü rekata kalkılır. 3. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Dördüncü rekata kalkılır. 4. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Son oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat, salli-barik, rabbena duaları okunur. » Selam verilir. Farzın kılınışı 1. REKAT » Kamet getirilir. » Euzü besmele çekilip niyet edilir. “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü öğle namazının farzını kılmaya” » İftitah başlama tekbiri alınır. » Eller bağlanır, ayakta sübhaneke, euzü besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » İkinci rekata kalkılır. 2. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Birinci oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat duası okunur. » Üçüncü rekata kalkılır. 3. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi okunur. ek bir sure okunmaz » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Dördüncü rekata kalkılır. 4. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi okunur. ek bir sure okunmaz » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Son oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat, salli-barik, rabbena duaları okunur. » Selam verilir. Son sünnetin kılınışı 1. REKAT » Euzü besmele çekilip niyet edilir. “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü öğle namazının son sünnetini kılmaya” » İftitah başlama tekbiri alınır. » Eller bağlanır, ayakta sübhaneke, euzü besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » İkinci rekata kalkılır. 2. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Son oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat, salli-barik, rabbena duaları okunur. » Selam verilir.• En sonunda tesbih çekilir ve dua edilir, namaz bitirilir. ➤ İKİNDİ NAMAZI • İkindi namazı dört rekat sünnet, dört rekat farz olmak üzere toplam sekiz rekattır. Sünnetin kılınışı 1. REKAT » Euzü besmele çekilip niyet edilir. “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü ikindi namazının sünnetini kılmaya” » İftitah başlama tekbiri alınır. » Eller bağlanır, ayakta sübhaneke, euzü besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » İkinci rekata kalkılır. 2. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Birinci oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat duası ve salli-barik duaları okunur. » Üçüncü rekata kalkılır. 3. REKAT » Sübhaneke okunur. » Euzü besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Dördüncü rekata kalkılır. 4. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Son oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat, salli-barik, rabbena duaları okunur. » Selam verilir. Farzın kılınışı 1. REKAT » Kamet getirilir. » Euzü besmele çekilip niyet edilir. “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü ikindi namazının farzını kılmaya” » İftitah başlama tekbiri alınır. » Eller bağlanır, ayakta sübhaneke, euzü besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » İkinci rekata kalkılır. 2. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Birinci oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat duası okunur. » Üçüncü rekata kalkılır. 3. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi okunur. ek bir sure okunmaz » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Dördüncü rekata kalkılır. 4. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi okunur. ek bir sure okunmaz » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Son oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat, salli-barik, rabbena duaları okunur. » Selam verilir. • En sonunda tesbih çekilir ve dua edilir, namaz bitirilir. ➤ AKŞAM NAMAZI • Akşam namazı üç rekat farz, iki rekat sünnet olmak üzere toplam beş rekattır. Farzın kılınışı 1. REKAT » Kamet getirilir. » Euzü besmele çekilip niyet edilir. “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü akşam namazının farzını kılmaya” » İftitah başlama tekbiri alınır. » Eller bağlanır, ayakta sübhaneke, euzü besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » İkinci rekata kalkılır. 2. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Birinci oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat duası okunur. » Üçüncü rekata kalkılır. 3. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi okunur. ek bir sure okunmaz » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Son oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat, salli-barik, rabbena duaları okunur. » Selam verilir. Sünnetin kılınışı 1. REKAT » Euzü besmele çekilip niyet edilir. “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü akşam namazının sünnetini kılmaya” » İftitah başlama tekbiri alınır. » Eller bağlanır, ayakta sübhaneke, euzü besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » İkinci rekata kalkılır. 2. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Son oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat, salli-barik, rabbena duaları okunur. » Selam verilir. • En sonunda tesbih çekilir ve dua edilir, namaz bitirilir. ➤ YATSI NAMAZI • Yatsı namazı dört rekat ilk sünnet, dört rekat farz ve iki rekat son sünnet olmak üzere toplam on rekattır. İlk sünnetin kılınışı 1. REKAT » Euzü besmele çekilip niyet edilir. “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü yatsı namazının sünnetini kılmaya” » İftitah başlama tekbiri alınır. » Eller bağlanır, ayakta sübhaneke, euzü besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » İkinci rekata kalkılır. 2. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Birinci oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat duası ve salli-barik duaları okunur. » Üçüncü rekata kalkılır. 3. REKAT » Sübhaneke duası okunur. » Euzü besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Dördüncü rekata kalkılır. 4. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Son oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat, salli-barik, rabbena duaları okunur. » Selam verilir. Farzın kılınışı 1. REKAT » Kamet getirilir. » Euzü besmele çekilip niyet edilir. “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü yatsı namazının farzını kılmaya” » İftitah başlama tekbiri alınır. » Eller bağlanır, ayakta sübhaneke, euzü besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » İkinci rekata kalkılır. 2. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Birinci oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat duası okunur. » Üçüncü rekata kalkılır. 3. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi okunur. ek bir sure okunmaz » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Dördüncü rekata kalkılır. 4. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi okunur. ek bir sure okunmaz » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Son oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat, salli-barik, rabbena duaları okunur. » Selam verilir. Son sünnetin kılınışı 1. REKAT » Euzü besmele çekilip niyet edilir. “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü yatsı namazının son sünnetini kılmaya” » İftitah başlama tekbiri alınır. » Eller bağlanır, ayakta sübhaneke, euzü besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » İkinci rekata kalkılır. 2. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Son oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat, salli-barik, rabbena duaları okunur. » Selam verilir. » Sonra vitir namazına geçilir. ➤ VİTİR NAMAZI • Vitir namazı, yatsı namazının hemen arkasından kılınan ve kılınması vacib olan bir namazdır. Vitir namazı üç rekattır. Vitir namazının kılınışı 1. REKAT » Euzü besmele çekilip niyet edilir. “Niyet ettim Allah rızası için bugünkü vitir namazını kılmaya” » İftitah başlama tekbiri alınır. » Eller bağlanır, ayakta sübhaneke, euzü besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » İkinci rekata kalkılır. 2. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Birinci oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat duası okunur. » Üçüncü rekata kalkılır. 3. REKAT » Besmele ile birlikte fatiha suresi ve bir sure okunur. » Başlama tekbirine benzer şekilde ara tekbir alınır. » Eller bağlanır ve kunut duaları okunur. » Rükû yapılır. » Secdeye gidilir. » Son oturuş yapılır. Oturuşta tahiyyat, salli-barik, rabbena duaları okunur. » Selam verilir. • En sonunda tesbih çekilir ve dua edilir, namaz bitirilir. *Ezan ve Kamet Ezan Namaz vakitlerinin girdiğini Müslümanlara duyurmak için yapılan çağrıya ezan denir. Ezanı günde beş vakit ezan okuyan cami görevlisine de müezzin denir. Medine’ye hicretten sonra Müslümanlar ibadetlerini daha kolay ve rahat yapmaya başladılar. Müslüman olanların sayısı da gittikçe çoğaldı. Namaz vakitlerinde Müslümanları mescide çağırmakta sıkıntı yaşanıyordu. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz sahabelerini toplayarak bu konuyu istişare etti. Bazı sahabeler çan çalınmasını, bazıları boru öttürülmesini, bazıları da ateş yakılmasını teklif ettiler. Ancak Peygamberimiz “Hıristiyan, Yahudi ve Mecusi adetidir” diyerek bu tekliflere karşı geldi. Bayrak dikme teklifi de gece görünmeyeceği için kabul edilmedi. O gece sahabeden Abdullah bin Zeyd’e rüyasında melek tarafından ezan öğretildi. Aynı rüyayı veya benzerini Hz. Ömer ve diğer bazı sahabeler de gördüler. Durum Peygamberimize anlatıldı. Peygamberimiz Abdullah bin Zeyd’e “Gördüğünü Bilal’e öğret. Ezanı o okusun. Onun sesi seninkinden gürdür.” buyurdu. Namaz vakti gelince Hz. Bilal Medine’nin en yüksek noktasına çıkarak gür sesiyle ilk ezanı okudu. Ezanın Okunuşu Ezanın Türkçe Anlamı Allahü ekber Allahü Ekber Allahü ekber Allahü EkberEşhedü en lâ ilâhe illallah Eşhedü en lâ ilâhe illallahEşhedü enne Muhammeden Resûlullah Eşhedü enne Muhammeden ResûlullahHayye ales salâh Hayye ales salâhHayye alel felâh Hayye alel felâhEssalâtü hayrün minen nevm Essalâtü hayrün minen nevm Bu kısım sadece sabah ezanında söylenirAllahü Ekber Allahü EkberLâ ilâhe illallah. Allah en büyüktür. Ben şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. Ben şahitlik ederim ki Hz. Muhammed Allah’ın elçisidir. Haydi namaza! Haydi kurtuluşa! Namaz uykudan hayırlıdır. Bu kısım sadece sabah ezanında söylenir Allah en büyüktür. Allah’tan başka ilah yoktur. Kamet Tek başımıza veya cemaatle namaz kılarken farz namazlardan önce okunan kamet, bir kaç fark dışında ezan gibidir. Kamet ezana göre daha hızlı okunur. Ayrıca ezandaki “hayye alel felah” cümlesinden sonra iki kez “kad kâmetis salâh namaz başladı” ifadesi eklenir. Bu farklar dışında kametin metni aynı ezan gibidir. Cemaatle kılınan namazlarda kameti müezzin okur. Kametin Okunuşu Kametin Türkçe Anlamı Allahü ekber Allahü Ekber Allahü ekber Allahü EkberEşhedü en lâ ilâhe illallah Eşhedü en lâ ilâhe illallahEşhedü enne Muhammeden Resûlullah Eşhedü enne Muhammeden ResûlullahHayye ales salâh Hayye ales salâhHayye alel felâh Hayye alel felâhKad kâmetis salâh Kad kâmetis salâhAllahü Ekber Allahü EkberLâ ilâhe illallah. Allah en büyüktür. Ben şahitlik ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. Ben şahitlik ederim ki Hz. Muhammed Allah’ın elçisidir. Haydi namaza! Haydi kurtuluşa! Namaz başladı Allah en büyüktür. Allah’tan başka ilah yoktur. *Cemaatle Namaz İmam Cemaate namaz kıldıran kişi. Cemaat İmama uyup topluca namaz kılan kişiler. Mihrap İmamın namaz kıldırırken camide durduğu topluluk demektir. Dinimizde bazı namazlar mutlaka cemaatle topluca kılınır. Cuma namazı, bayram namazı ve cenaze namazı cemaatle kılınması gereken namazlardır. Günlük kılınması gereken beş vakit namaz ve Ramazan ayında kılınan teravih namazı tek başına da kılınabilir, cemaatle de kılınabilir. Ancak Peygamber Efendimiz cemaatle kılmayı teşvik etmiştir. Çünkü cemaatle kılınan namaz, tek başına kılınan namazdan 27 kat daha fazla sevaptır. Beş vakit namazın sadece farzları cemaatle kılınır. Sünnetleri tek başına kılınır. Cemaatle namaz kılmak isteyen bir kişi, kılacağı namazın niyetinin son kısmına “uydum imama” ifadesini ekler. “Niyet ettim Allah rızası için sabah namazının farzını kılmaya, uydum imama.”Cemaatle kılınan namazın baş tarafına yetişemeyen kimse, yetiştiği yerden imama uyar. İmam selam verip namazı bitirince kişi sadece sağa selam verip ayağa kalkar. Kılamadığı yetişemediği bölümleri tek başına tamamlar. İmama uyan kişi tekbir alındıktan sonra sadece sübhaneke duasını okur. Fatiha ve ek sureyi okumaz. Diğer rekatlarda da hiçbir sure okumaz. Ancak oturuşlarda et-tahiyyatü ve diğer duaları okur. Rüku ve secdelerde tesbihleri söyler.• “Cemâatle kılınan namaz münferiden kılınan namazdan yirmi yedi derece faziletlidir.” Hadis-i şerif • “Her kim beş vakit namazı cemaatle eda ederse ona beş şey ihsan olunur » Birincisi, dünyada ona fakirlik gelmez. » İkincisi, Cenâb-ı Hak ondan kabir azabını kaldırır. » Üçüncüsü, amel defterini sağından alır. » Dördüncüsü, sırât üzerinden çakan şimşek gibi geçer. » Beşincisi, Allâhü Teâlâ onu hesapsız ve azabsız cennete koyar.” Hadis-i şerif• “Kişinin cemaatle namaz kılması, evinde münferid cemâatsiz kırk yıl namaz kılmasından hayırlıdır.” Hadis-i şerif *Cuma – Bayram – Cenaze – Teravih Namazları +CUMA NAMAZI “Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman hemen Allah’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.” Cuma suresi, 9. ayet Cuma namazı farz bir namazdır. Haftada bir kez, cuma günü öğle vaktinde cemaatle kılınır. Cuma namazı kılındığı zaman ayrıca öğle namazını kılmaya gerek yoktur. Cuma Namazı Kimlere Farzdır » Müslüman » Akıllı » Ergenlik çağına girmiş » Hür olan esir olmayan » Yolcu olmayan » Hasta olmayan kişilere farzdır. Cuma namazında hutbeyi dinlemek farzdır. Hutbe Cuma namazında imamın minbere çıkıp Müslümanlara dini ve sosyal konularda bilgi ve öğüt verici konuşma yapması. Cuma Namazının Bölümleri 4 rekat → cumanın ilk sünneti 2 rekat → cumanın farzı 4 rekat → cumanın son sünneti 4 rekat → zühr-i ahir 2 rekat → vaktin son sünneti Cuma Namazının Kılınışı » Cuma namazı başlamadan önce müezzin minareden salâ okur. » Camiye girildikten sonra ilk olarak tek başına cumanın ilk sünneti kılınır. » Ardından müezzin cami içinde ezan okur, buna iç ezan denir. » Sonra imam minbere çıkar, hutbe okur. » Hutbeden sonra imama uyulur, cemaat halinde iki rekat cumanın farzı kılınır. » Sonra dört rekat cumanın son sünneti, 4 rekat zühr-i ahir namazı, iki rekat vaktin son sünneti kılınır. » Tesbih çekilir, dua edilir ve cuma namazı bitirilir. BAYRAM, CENAZE, TERAVİH NAMAZLARI ➤ Bayram Namazı » Bayram namazı, Ramazan ve Kurban Bayramlarında olmak üzere yılda iki defa kılınır. » Bayram namazını kılmak vaciptir. » Bayram namazı, bayramın birinci günü güneş doğduktan kırk beş dakika sonra kılınır. » Bayram namazı cemaatle kılınır. +Bayram Namazının Kılınışı » Önce niyet edilir. “Niyet ettim Allah rızası için bayram namazını kılmaya, uydum imama.” » “Allahü ekber” denilerek başlama tekbiri alınır. » Cemaat içinden sübhaneke duasını okur. » Sonra imamla birlikte eller kaldırılarak üç kez tekbir alınır. İlk iki tekbirde eller yana bırakılır. » Üçüncü tekbirde eller bağlanır. » İmam fatiha suresini ve zamm-ı sureyi okur. » Rükuya gidilir. » Secde yapılır. » İkinci rekata kalkılır. » İmam fatiha ve zamm-ı sureyi okur. » Ardından eller kaldırılarak üç defa tekbir alınır. Her defasında eller yana bırakılır. » Dördüncü tekbirde eller kaldırılmadan rükuya gidilir. » Secde yapılır. » Son oturuş yapılır ve selam verilir. » Namazdan sonra imam minbere çıkar ve hutbe okur. » En son dua edilir ve topluca bayramlaşma yapılır. ➤ Cenaze Namazı » Vefat eden Müslümanın ardından kılınan namazdır. » Cenaze namazı farz-ı kifayedir. Yani bir grup Müslüman kılınca diğerlerinden yükümlülük kalkmış olur. » Cenaze namazı cemaatle kılınır. » Eğer vefat eden kişinin cenaze namazını hiç kimse kılmazsa o beldedeki bütün Müslümanlar bundan sorumlu olur. +Cenaze Namazının Kılınışı » Önce niyet edilir, imama uyulur. Niyet, vefat eden kişinin erkek, kadın veya çocuk oluşuna göre değişir. » Başlama tekbiri alınır ve eller bağlanır. » Herkes içinden “sübhaneke” duasını “ve celle senâüke” kısmıyla birlikte okur. » İmam ellerini kaldırmadan yüksek sesle tekbir alır. » Herkes içinden “salli-barik” dualarını okur. » İmam ellerini kaldırmadan yüksek sesle tekbir alır. » Herkes içinden cenaze duasını okur. Bilmeyenler “fatiha” suresini okur. » İmam dördüncü defa tekbir aldıktan sonra selam verilir, namaz bitirilir. » Dua edilir, vefat eden kişi için helallik alınır ve cenaze defnedilir. ➤ Teravih Namazı » Teravih namazı Ramazan ayında, yatsı namazı ile vitir namazı arasında kılınır. » Teravih namazını kılmak sünnettir. » Teravih namazı tek başına veya cemaatle kılınır. Cemaatle kılmak daha sevaptır. +Teravih Namazının Kılınışı » Yatsı namazı kılındıktan sonra, vitir namazından önce müezzinin çağrısıyla ayağa kalkılır. » Teravih namazına niyet edilir. “Niyet ettim Allah rızası için teravih namazını kılmaya.” » İki veya dört rekatta bir selam verilerek toplam yirmi rekat kılınır. » İkişer rekat kılınırsa sabah namazının sünneti gibi, dörder rekat kılınırsa yatsı namazının sünneti gibi kılınır. » Her selamdan sonra topluca Peygamberimize salâvat okunur. » Teravih bitince vitir namazına geçilir. *Hz. Zekeriya Hz. Zekeriyya, İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerdendir. İsmi Zekeriyya bin Âzan bin Müslim bin Sadun olup soyu Süleyman aleyhisselama ulaşır. Yahya aleyhisselamın babasıdır. Musa aleyhisselamın getirdiği dînin emir ve yasaklarını insanlara tebliğ etti. Marangozluk yapar, elinin emeğiyle geçinirdi. Kavmi tarafından şehit edildi. O zamanlarda İsrailoğulları arasında peygamber yoktu. Bunlar bir peygamber göndermesi için gece gündüz Allahü teâlâya dua ettiler. Allahü teâlâ, Beyt-i Makdis’te Tevrat yazmayı ve kurban kesmeyi idâre eden Zekeriyya aleyhisselamı peygamber olarak vazîfelendirdi. Zekeriyya aleyhisselam insanlara nasîhat ederek doğru yola çağırdı. İsrailoğullarından onun bildirdiklerine inananlar olduğu gibi, inanmayıp karşı çıkanlar daha çok oldu. Zekeriyya aleyhisselam, İmrân bin Mâsân isminde bir dostunun kızı olan Elîsa ile evlendi. Elîsa ile hazret-i Meryem kardeş olup babaları İmran idi. İmrân önce Elîsa’nın annesi ile sonra bunun başka erkekten olan kızı Hunne ile evlenmişti. Hazret-i Meryem’in annesi olan Hunne; “Cenâb-ı Hak bana bir oğul ihsân ederse Beyt-ül-Makdis’e hizmetçi yapacağım.” diye adakta bulundu. Kızı oldu. Adını Meryem koydu. Hazret-i Meryem doğmadan önce babası İmrân vefat etti. Hunne kızı Meryem’i teslim etmek üzere Beyt-ül-Makdis’e götürdü. Orada bulunan âlimlere niyetini anlatıp nezrinin kabûlünü ricâ etti. Meryem, Beyt-i Makdis’e kabul edildi. Fakat Meryem’in kimin himâyesinde kalacağı husûsunda Beyt-i Makdis hizmetçileri olan âlimler arasında anlaşmazlık oldu. Zekeriyya aleyhisselam; “Çocuğu himâyeme ben alacağım. Akrabâlık yönünden çocuğa en yakın benim.” dedi. Diğer âlimler de çocuğu himâyelerine almak istediler. Çekilen kur’a netîcesinde hazret-i Meryem’in Zekeriyya aleyhisselamın himâyesinde kalması kararlaştırıldı. Zekeriyya aleyhisselam hazret-i Meryem’i evine götürdü. Onu hanımı Elîsa büyüttü. Sonra da hazret-i Meryem için Beyt-i Makdis’te yüksek bir oda yaptırdı. Hazret-i Meryem bu odada hem Allahü teâlâya ibâdet etti, hem de Zekeriyya aleyhisselamdan Tevrat okudu. Zekeriyya aleyhisselam ona hergün yiyecek getirir, ibâdetten bir şey öğretirdi. Bir kış günü odasına girdiğinde önünde dünyâ yiyeceklerine benzemeyen türlü türlü nîmetler gördü. Nereden geldiğini sorduğunda; “Allahü teâlâ tarafından geliyor.” diye cevap verdi. Bu yiyecekler Allahü teâlânın kudretinden hazret-i Meryem’e verdiği bir kerâmetti. Zekeriyya aleyhisselam 99 veya 120 yaşına geldiği halde neslini devâm ettirecek bir evlâdı yoktu. Hanımı da zâten çocuk doğurmuyordu ve 98 yaşındaydı. Gerek Zekeriyya aleyhisselamın, gerekse hanımının çocuk sâhibi olma yaşları geçmişti. Fakat içine bir evlâd sevgisi düşüp kendisine sâlih bir evlâd ihsân etmesi için Allahü teâlâya dua etti. Allahü teâlâ ona Yahya isminde bir oğlan çocuğu ihsân edeceğini Cebrâil aleyhisselam vâsıtasıyla bildirdi. Bir gün Zekeriyya aleyhisselam odasında namaz kılarken beyaz elbiseler içersinde Cebrâil aleyhisselam gelerek Allahü teâlânın kendisine Yahya isminde bir oğul ihsân edeceğini müjdeledi. Ayrıca onun hazret-i Îsâyı tasdik edeceğini, zamânın büyüklerinden ve bütün kötülüklerden uzak, nübüvvetle peygamberlikle muttasıf, sâlihler zümresinden bir zât olacağını haber verdi. Zekeriyya aleyhisselam bu müjdeye sevinip arzusunun çabukluğunu arz ederek “Yâ Rabbî! Bana vâd ettiğin çocuğun meydana geleceğine delil ve alâmet olmak üzere, bu gönlüme yerleşmesi ve kalbimin bana vâdettiğin şeyde mutmain olması için bir nişan ver. O alâmetle bu nîmeti şükürle karşılayayım.” diye münâcaatta bulundu. Allahü teâlâ Zekeriyya aleyhisselamın duasını kabul ederek; “Senin için alâmet, birbiri ardınca üç gece ve gündüz insanlarla konuşmamandır.” Bir hastalık ve sebeb olmaksızın, sen sıhhatli olduğun halde üç gece ve gündüz dilini konuşmadan alıkoymandır” buyurdu. Yahya aleyhisselam ana rahmine düşünce Zekeriyya aleyhisselam konuşamaz oldu. Meramını ancak işâretle anlatabiliyordu. O, bu üç gün içinde devamlı ibâdet ve zikirle meşgul oldu. Cenâb-ı Hakka karşı hamd ve şükür vazîfesini yerine getirdi. Müddet tamam olunca Zekeriyya aleyhisselamın oğlu Yahya aleyhisselam dünyâya geldi. Yahya aleyhisselamın doğumu ile Zekeriyya aleyhisselam ve âilesi çok sevindiler. Yahya aleyhisselamdan altı ay sonra İsa aleyhisselam dünyâya geldi. İsrailoğulları İsa aleyhisselam beşikteyken Allahü teâlânın kudretiyle konuşmasına rağmen, onun babasız dünyâya gelmesiyle ilgili olarak Zekeriyya aleyhisselama iftirâ ettiler. Zekeriyya aleyhisselamı şehit etmek üzere aramaya başladılar. Yahudilerin iftirâlarını ve kendisini öldürmek istediklerini haber alan Zekeriyya aleyhisselam “Takat getirilemeyen şeyden uzaklaşmak, peygamberlerin sünnetidir.” kâidesince Yahudilerin bulundukları yerden uzaklaştı. Yahudiler onu yakalamak için peşine düştüler. Zekeriyya aleyhisselam Beyt-ül-Makdîs yakınlarında ağaçlı bir bahçeye girdi. Bir ağacın yanından geçerken ağaç “Ey Allah’ın peygamberi! Bana gel” diye seslendi. Ağaç yarıldı ve Zekeriyya aleyhisselam içine girdi. Sonra kapandı ve onu gizledi. İsrailoğulları Zekeriyya aleyhisselamın izini tâkip edip nereye gittiğini anlayamadılar. O sırada mel’ûn İblis şeytan gelerek onlara; “Bu ağacı bıçkı ile kesin, burada ise meydana çıkar. Yoksa ne kayb edersiniz.” dedi. Kâfirler o ağacı biçerek Zekeriyya aleyhisselamı şehit ettiler. Zekeriyya aleyhisselamın türbesi Halep’tedir. *Fil Suresi ve Anlamı Bismillahirrahmanirrahim Elem tera keyfe feale Rabbüke bi ashâbil fil. Elem yec’al keydehüm fî tadlil. Ve ersele aleyhim tayran ebâbil. Termîhim bihicaretin min siccil. Fe cealehüm keasfin me’kûl. “Rabbinin fil sahiplerine ne yaptığını görmedin mi? Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı? Üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar atan sürü sürü kuşlar gönderdi. Nihayet onları yenilmiş ekin yaprakları haline getirdi.” ZARARLI ALIŞKANLIKLAR *Bazı Zararlı Alışkanlıklar Dinimizde insana zarar veren alkol, kumar, sigara, uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklar yasaklanmıştır. Bu kötü alışkanlıkların maddi, manevi, ruhsal, bedensel vb. birçok yönden insana zararları bulunmaktadır. Bu tür kötü alışkanlıklardan uzak durmalı, bu konuda bilinçli olmalıyız. ► ALKOL Alkolün beden sağlığına zararları • Beyin ve sinir sistemini etkileyerek bilinç kaybına, görme ve konuşma güçlüğüne neden olur • Karaciğer, mide ve kalp sağlığını olumsuz etkiler Alkolün akıl ve ruh sağlığına zararları • İnsanın iradesini zayıflatır, karar verme yeteneğini olumsuz etkiler •İnsanı bilinçli, sağlıklı ve mantıklı düşünmekten alıkoyar Alkolün topluma, çevreye ve ekonomiye zararları • Alkollü bir sürücü vücut hareketlerini kontrol edemediği için trafik kazalarına sebep olur • Bu kazalar ölüm veya sakat kalmalarla sonuçlanabilir • Ülke ekonomisini zarara uğratır • Şiddete, kavgaya, kırgınlıklara, aile içi geçimsizliklere sebep olur Anayasanın 58. maddesi Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır Alkole başlamadaki etkenler » Alkolün sorunları unutturduğunu sanmak » Çevremizde alkol kullanan kişileri kötü örnek olması » Kötü arkadaş çevresi Alkol kullanmak, dinimizce HARAMdır. Araştırma Yakın tarihlerde ABD’li bilim insanları, alkol bağımlılığının, beyinde hasar oluşturarak gen mekanizmasını karıştırdığını belirlediler. Kronik alkol bağımlılığının, virüsün bilgisayarda bıraktığı tahribat gibi beyinde tahribata yol açtığını ortaya çıkaran bilim insanları, alkol kullanan insanların beyinlerindeki kritik bölgelerde moleküler seviyede program değişikliği meydana geldiğini belirttiler. Beynin üst tarafını oluşturan kabuk bölgesinde yapılan araştırma, alkolün, beynin sağlıklı düşünme ve karar verme konusunda en kritik bölgesini oluşturan bu kısımda büyük hasar meydana getirdiğini ortaya çıkardı. “Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar putlar, fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?” Maide suresi, 90, 91. ayetler “Çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır.” Hz. Muhammed “İçki bütün kötülüklerin anasıdır.” Hz. Muhammed ► SİGARA Zararlı alışkanlıklardan birisi de sigara içmektir. Dünya Sağlık Örgütünün WHO istatistiklerine göre dünyada ölüme yol açan sebepler arasında sigara ilk sırada yer almaktadır. Sigarada vücuda zarar veren birçok kimyasal madde bulunur. Bunların içinde en tehlikelisi karbonmonoksittir. Bu madde, arabaların egzoz gazının aynısıdır. Ayrıca sigarada bulunan nikotin isimli madde bağımlılık yapar. Sigaranın beden sağlığına zararları • Sigarada vücuda zarar veren bir çok kimyasal madde bulunur. Bunlardan en tehlikelisi karbonmonoksittir. Bu madde, arabaların egzoz gazının aynısıdır. • Sigaradaki nikotin bir çok uyuşturucu gibi bağımlılık yapar. • Sigarada bulunan katran akciğer kanserine ve kronik bronşite yol açar. • Sigara damar sertliğine, ağız ve boğaz kanserine, kalp hastalıklarına sebep olur. Sigaranın ekonomiye ve topluma zararları • Sigara içen kişi, çevresinde bulunanları da pasif içici durumuna düşürür ve onların sağlığına zarar verir. • Sigaranın külü, dumanı, izmariti çevre kirliliği oluşturur. • Sigara içmek ülke ekonomisine, aile bütçesine ciddi zararlar verir. “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın…” Bakara suresi, 195. ayet ► UYUŞTURUCU İnsanın davranışlarında, düşüncelerinde, duygularında anormal değişiklikler meydana getiren tabii ve sentetik maddelere uyuşturucu madde denir. Uyuşturucu maddelerin başlıcaları afyon, esrar, eroin ve kokain, morfindir. Uyuşturucunun beden sağlığına zararları • Sinir sistemini yıpratır. Gerginlik, sinirlilik, uykusuzluk gibi durumlara yol açar. • Mide ve bağırsak hastalıklarına, kansızlığa, deride sivilcelerin ve yaraların ortaya çıkmasına sebep olur. Uyuşturucunun ruh sağlığına zararları • İnsanın sağlıklı düşünmesini, aklını ve iradesini kullanmasını engeller. • Bilinçsiz davranışlar göstererek önce kendisine, sonra da yakınlarına, arkadaşlarına ve topluma maddi-manevi zararlar vermesine neden olur. “Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın.” Bakara suresi, 195. ayet “Hastalık gelmeden önce sağlığın, ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin ve ölüm gelmeden önce hayatın değerini bilin…” Hz. Muhammed ► KUMAR OYNAMAK Kumar, ortaya belirli bir para veya mal konularak oynanan, tarafların birini kazandırırken diğerini kaybettiren talih oyunlarına denir. Kumar oynamak dinimizce kesinlikle haramdır. Kumarda alın teri dökülmeden, emek harcanmadan elde edilen bir haksız kazanç ya da kayıp söz konusudur. Oysa dinimiz tembelliği, hileyi, haksız kazancı yasaklamış, çalışarak ve emek harcayarak kazanç elde etmeyi öğütlemiştir. Kumar oynayan kişiler hiçbir zaman bu durumdan kazançlı çıkmazlar. Çünkü kazanmanın bir de kaybetme tarafı vardır. Bugün kazanan yarın kaybedebilir. Kişi kaybettikçe daha da hırslanır. Kazanmak için tekrar oynar. Bu böylece devam eder ve sonunda kişi maddi-manevi yönden birçok yıkımlara uğrar. Kumar oynayan kişi sadece para kaybetmez, zamanını da boşa geçirmiş olur. Oysa insan Allah’ın kendisine verdiği zaman nimetini en iyi şekilde ve Allah’ın Kur’an’da gösterdiği ilkeler çerçevesinde değerlendirmelidir. Peygamberimiz zamanında bir kişi arkadaşlarına “Gelin kumar oynayalım” diye davette bulundu. Bu sözü duyan Peygamberimiz, o kişiye, söylediği bu kötü sözden dolayı affedilmek için sadaka vermesini tavsiye etti. Kumarın zararları • Kumar, borçlanmaya neden olur ve aileleri ekonomik olarak sıkıntıya düşürür. • Kumar, çalışarak kazanmak yerine tembelliği ve hileyi teşvik eder. • Kumar, kin ve düşmanlık tohumlarının atılmasına neden olur. • Kumar, oynayanların ruh sağlığını bozar. • Kumar, sağlığı bozar ve zaman israfına sebep olur. • Kumar, aile düzenlerini bozar, yuvaları yıkar. “Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar putlar, fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?” Maide suresi, 90, 91. ayetler “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin…” Nisa suresi, 29. ayet “Aranızda birbirinizin malını haksız yere yemeyin…” Bakara suresi, 188. ayet “En değerli kazanç, kişinin kendi elinin emeğiyle kazandığıdır.” Hz. Muhammed “İnsanların çoğu iki nimetin değerini takdir etmezler bilmezler. Bunlardan biri sağlık, diğeri boş zamandır.” Hz. Muhammed “Hiç kimse el emeğiyle kazandığından daha hayırlı bir lokma yememiştir.” Hz. Muhammed *Zararlı Alışkanlıklara Başlama Sebepleri Zararlı alışkanlıklara başlamada aile ortamı, cahillik, arkadaş çevresi, merak vb gibi faktörlerin hepsi ayrı ayrı etkilidir. Bunların etkilerini aşağıda değerlendirdik. • Aile Ortamı Sağlıksız, düzensiz ve ilgisiz aile ortamında yetişen çocuklar kötü alışkanlıklara daha kolay yönelirler. • Bilgisizlik Kişinin bu konuda iyi bir eğitim almamış olması, kötü alışkanlıklara yönelmesine sebep olur. • Arkadaş Çevresi Arkadaşlar birbirlerinden etkilenirler. Kötü alışkanlıkları olan bir kişiyi arkadaş edinen kimse, arkadaşından etkilenir ve zamanla o kötü davranışları kendisi de yapmaya başlar. • Kitle İletişim Araçları Kitle iletişim araçlarındaki özendirici görüntüler, reklamlar, fotoğraflar, yazılar, filmler ve diziler, internet ortamındaki siteler gençlerin kötü alışkanlıklar edinmelerini teşvik eder. • Özenti ve Taklit Arkadaşlarına özenme, onlar gibi olma isteği ve kendini kanıtlama duyguları da kötü alışkanlıklara başlama nedenlerindendir. Aynı zamanda çocuklar da, büyüklerini ve sevdikleri insanları taklit ederler. • Kişilik Özellikleri Meraklı olmak, heves ve irade zayıflığı da kötü alışkanlıklara başlama nedenlerindendir. Bazı kişiler alkolün, uyuşturucunun nasıl bir şey olduğunu ve tadını merak ederler. Bunları kullanmak isterler ancak bu maddelerin bağımlılık yaratacağını düşünmezler. Önceleri tek tük şeklinde, küçük kaçamaklarla başlayan alkol ve kumar hevesi, zamanla bağımlılık yapar ve daha büyük boyutlara ulaşır. Böylelikle yarattığı sorunlar da büyür. “İyilerle dost olmayan kötülere komşu olur.” Mevlana Celaleddin-i Rumî “Üzüm üzüme baka baka kararır.” Atasözü “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.” Atasözü *Zararlı Alışkanlıklardan Korunma Yolları Birey olarak bize düşen görevler • Kötü alışkanlığı olan arkadaşlardan ve kötü alışkanlıkların olduğu yerlerden uzak durmalı, boş vakitlerimizi spor yaparak, kitap okuyarak değerlendirmeliyiz. • Ailemize bağlı olmalı, sıkıntılarımızı ve sorunlarımızı aile büyüklerimizle paylaşarak onların tecrübelerinden ve bilgilerinden yararlanmalıyız. • Televizyon, gazete, film, internet, pc oyunu vb iletişim araçlarında yer alan sigara, alkol, uyuşturucu ve diğer kötü alışkanlıkları özendirici görsel, işitsel yayınlardan kaçınmalıyız. Biz birey olarak kendimizi her türlü kötü alışkanlıklardan korumalıyız. Ayrıca kötü alışkanlığı olanları da uyarmalıyız. Çünkü kötü alışkanlıklar sadece bireye değil, o bireyin veya bireylerin davranış bozuklukları aracılığıyla toplum huzuruna da zarar verir. Yüce Allah bu konuyla ilgili Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur “Onlar Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler, kötülükten alıkoyarlar. Hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar iyi insanlardandır.” Âl-i İmran suresi, 114. ayet. Ailemize düşen görevler • Aileler çocuklarına küçük yaştan itibaren iyi bir eğitim ve terbiye vermelidir. “Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha değerli ve üstün bir miras bırakamaz.” Hz. Muhammed • Aileler çocuklarına davranışlarıyla örnek olmalıdır. • Aileler çocuklarının arkadaş çevresinden, yaptıkları işlerden, gittikleri yerlerden haberdar olmalı, yanlışlarını gördüklerinde uygun bir dille uyarmalı, baskıcı olmamalıdır. Devletimize düşen görevler Anayasamızın 58. maddesinde “Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.” ifadesi yer alır. Devletimiz bu yasa gereğince çalışmalar yapar. Bunlar; • Küçüklere sigara ve alkol satışını yasa ile engellemiştir. • Öğrencileri kötü alışkanlıkların zararları hakkında bilinçlendirmek, onları bu tür kötülüklerden korumak için okullarda eğitici çalışmalar yapar. • Alkol içilen yerlerin eğitim kurumlarına yakın açılmasını yasa ile engellemiştir. • Uyuşturucu satışını yasa ile engellemiştir. • Gençlere güzel alışkanlıklar kazandırmak amacıyla spor alanları, kütüphaneler, tiyatrolar açar, buralarda çeşitli sportif ve kültürel faaliyetler düzenler. *Kul Hakkı “Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır. İşte acıklı azap bunlaradır.” Şura suresi, 42. ayet “Aranızda mallarınızı haksız yere yemeyin.” Bakara suresi, 188. ayet “Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce ödeyip helalleşsin! Çünkü ahirette altının, malın değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar kendi sevaplarından alınır. Sevapları olmazsa, hak sahibinin günahları buna yüklenir.” Hz. Muhammed Kul Hakkı Yemek Hangi Şekillerde Olur? • Başkalarına zarar vererek kul hakkı yemek Hırsızlık, yankesicilik ve hile yapmak, eksik ölçüp tartmak, yalan söylemek, iftira atmak, dedikodu yapmak, alay etmek, başkalarının özel hayatını araştırmak, lakab takmak, çevreye zarar vermek, görevini ihmal etmek…• İçki, uyuşturucu, kumar, sigara gibi kötü alışkanlıklar sağlıklı yaşam hakkını olumsuz etkilediği için kişinin hem kendisine, hem de topluma zarar veren hak ihlalleridir. • Ana-baba hakkı Anne- babanın sözünü dinlememek, tavsiyelerine uymamak, onlara isyankar davranmak kul hakkı ihlalidir. • Komşu hakkı Komşuluk ilişkilerinde dikkatsiz davranmak, gürültü yaparak, bahçeyi ve ortak kullanım alanlarını kötü kullanarak komşuları rahatsız etmek kul hakkı ihlalidir. • Toplumsal hak ihlalleri Trafik kurallarına uymamak, kaçak elektrik veya su kullanmak, vergi kaçırmak, rüşvet almak-vermek, torpil yapmak, soygunculuk yapmak, devlet malına zarar vermek kul hakkı Hakkı Yiyen Kişi Ne Yapmalıdır?Kul hakkı ihlalinde bulunan biri, hakkını yediği kişiyle helalleşmeli, ondan özür dilemeli ve Allah’a tövbe etmelidir. Peygamber Efendimiz bu konuda şöyle buyurmuştur “Üzerinde kul hakkı olan, ölmeden önce ödeyip helalleşsin! Çünkü ahirette altının, malın değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar kendi sevaplarından alınır. Sevapları olmazsa, hak sahibinin günahları buna yüklenir.” *Hz. Yahya Hz. Yahya İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerden olup Zekeriyya aleyhisselamın oğludur. Annesinin ismi Elisa’dır. Elisa İmran’ın kızıydı. Hristiyanlar Elisa’ya “Elizabeth” derler. Allahü teâlâ, onu babası Zekeriyya aleyhisselamın duası üzerine ihsân etti. Zekeriyya aleyhisselam doksan dokuz veya yüz yirmi yaşına geldiği halde neslini devâm ettirecek bir evlâdı yoktu. Hanımı da doksan sekiz yaşındaydı. Gerek kendisinin, gerekse hanımının çocuk sâhibi olma yaşları geçmişti. Fakat içine evlâd sevgisi düşüp kendisine sâlih bir evlâd ihsân etmesi için Allahü teâlâya dua etti. Allahü teâlâ Zekeriyya aleyhisselamın duasını kabul etti. Zekeriyya aleyhisselam odasında namaz kıldığı sırada Cebrâil aleyhisselam ona şöyle nidâ etti “Yâ Zekeriyya, muhakkak Allahü teâlâ sana kendinden gelen bir kelimeyi İsa aleyhisselamı tasdik edici ve kereminin seyyidi ve nefsine hâkim ve sâlihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya’yı müjdeliyor.” Bu husus Âl-i imrân sûresi 38-39. âyetlerinde bildirilmiştir. Zekeriyya aleyhisselamın ihtiyar olan hanımı hâmile kaldı ve belirli müddetten sonra Yahya aleyhisselam doğdu. Rivâyete göre Yahya aleyhisselamın doğumu ile İsa aleyhisselamın doğumu aynı seneye rastlamaktadır. Doğumundan îtibâren fevkâledelikler içinde olan Yahya aleyhisselam babası Zekeriyya aleyhisselamın nezâretinde yetişti. Küçük yaşta Tevrat’ı okumaya ve hükümlerini anlamaya başladı. Zâten Allahü teâlâ tarafından ona küçük yaşından îtibâren hikmet ihsân edildiği, Tevrat’ı okuyup hükümlerini anlama kâbiliyeti verildiği bildirilmiştir. Tevrat’ı ve hükümlerini küçük yaşta öğrenmiş olan Yahya aleyhisselam bâzan Beyt-ül Makdis’te Mescid-i Aksa bâzan da tenhâ ve ıssız yerlerde Allahü teâlâya ibâdet ve tâatla meşgul olurdu. Öğrendiklerini İsrailoğullarına anlatır, onları Allahü teâlânın emirlerini yapmaya yasaklarından kaçınmaya dâvet ederdi. Gâyet mütevâzî ve sâde bir hayat yaşar, kıldan elbise giyer, arpa ekmeği yerdi. Dünyâya gönül vermezdi. Gece gündüz Allahü teâlâya ibâdet eder, Allah korkusundan dolayı çok ağlardı. Göz yaşları sebebiyle nûrlu yüzü yara olurdu. Yahya aleyhisselam rüşd olgunluk çağına ulaştığı zaman, kendisine Allahü teâlâ tarafından peygamberlik emri bildirildi. İlk önce Musa aleyhisselamın bildirdiği dînin esaslarına uyması ve Tevrat’ın hükümlerini insanlara tebliğ etmesi emredildi. İsa aleyhisselama İncîlnâzil olup, Tevrat’ın hükmü kaldırılınca İsrailoğullarını İncîl’in emir ve yasaklarına uymağa çağırdı. Daha sonra Şam’a giderek insanları hak dîne dâvet etti. Yahya aleyhisselamın dâvetini kabul edenler olduğu gibi, türlü bahânelerle ona karşı çıkanlar da oldu. Peygamberlerin mucizelerini gördükleri hâlde onlara inanmayıp, karşı çıkan ve birçok peygamberi şehit eden İsrailoğulları İsa aleyhisselama karşı çıkıp onu şehit etmek istediler. Allahü teâlâ İsa aleyhisselamı göğe kaldırdıktan sonra Yahya aleyhisselam İncîl’in hükümlerini insanlara anlatmaya devâm etti. Zâlim Yahudi Hükümdârı Herod’un torunu Birinci Herod, hazret-i Yahya’ya iyi muâmelede bulunurdu. Kendi kardeşinin kızı veya hanımının önceki kocasından bir kızı hükümdârı Birinci Herod bu kızla evlenmeyi ve nikâhlarını Yahya aleyhisselamın yapmasını istedi. Yahya aleyhisselam böyle bir evliliğin hazret-i İsa’nın tebliğ ettiği İncîl kitabında yasaklandığını ve böyle bir nikâhın imkânsız olduğunu bildirdi. Bu duruma içerleyen kızın annesi, Yahya aleyhisselamın öldürülmesini istedi. Yahya aleyhisselama karşı iyi niyet sâhibi olan birinci Herod da kadının ve kralla evlenmek isteyen kızının isrârı üzerine Yahya aleyhisselamın yakalanıp getirilmesi veya öldürülüp, başının getirilmesini adamlarına emretti. Herod’un adamları Yahya aleyhisselamı yakalayıp, başını kesmek sûretiyle şehit ettiler. Başka bir rivâyette de yakalayıp getirdiler. Herod kendisi başını kesmek sûretiyle şehit etti. Kesilmiş olmasına rağmen Yahya aleyhisselamın başı mucize olarak “Bu kızı almak sana helâl değildir.” diye defâlarca söyledi. Allahü teâlâ Yahya aleyhisselamın intikâmını almak için onların başına bâzı musîbetler gönderdi. Bâzı rivâyetlerde Herod ve evlenmek istediği kızı, Karun gibi yerin yuttuğu bildirilmektedir. Yahya aleyhisselam şehit edildiği zaman otuz dört yaşlarında bulunuyordu. Yahya aleyhisselamın mübârek bedeninin parçaları, başka başka şehirlerdedir. Başı ise Şam’daki Ümeyye Câmiindeki türbededir. Yahya aleyhisselam sûret itibariyle zamânındaki insanların en güzeli ve hüsn-ü Cemâl sâhibiydi. İnsanlara karşı yumuşak huylu, tevâzû ve şefkât sâhibiydi. Başındaki saçları seyrek ve sesi inceydi. Ondan önce Yahya ismiyle isimlendirilen olmamış ve ismi Allahü teâlâ tarafından bildirilmişti. Bu husus Meryem sûresi 7. âyetinde bildirilmiştir. Yahya aleyhisselam günahlardan temiz kılınmış olup, takvâ sâhibiydi. Tevâzu sâhibi olup itâatkar ve halim selîmdi. Yahya aleyhisselam doğduğu, öldüğü ve dirildiği günlerde Allahü teâlâ tarafından selâmete erdirildi. Bu husûsiyetleri Meryem sûresi 13, 14 ve 15. âyetlerinde bildirilmiştir. Tebbet Suresi ve Anlamı Tebbet suresi Kur’an-ı Kerim’in 111. suresidir ve 5 ayetten oluşur. Mekke döneminde Fâtiha suresinden sonra indirilmiştir. Adını ilk kelimesi tebbetten elleri kurusun alır. Sûrenin ilk üç âyetinde Peygamberimizin amcası Ebu Leheb’e beddua edilmekte, sahip olduğu servetin ve çocuklarının kendisini cehennem ateşinden kurtaramayacağı haber verilmektedir. Son iki âyette Ebû Leheb’in karısı Ümmü Cemîl Ervâ’nın da alev alev tutuşan cehenneme gireceği bildirilmektedir. Çünkü o Hz. Peygamber’e eziyet etmek için dikenler taşıyıp O’nun geçeceği yola sermekteydi. Tebbet yedâ ebî lehebin ve tebb. Mâ ağnâ anhü mâlühû ve mâ keseb. Seyaslâ nâran zâte leheb. Ve’mraetühû hammâletel hatap. Fî cîdihâ hablün min mesed. “Ebû Leheb’in elleri kurusun. Zaten kurudu. Ona ne malı fayda verdi, ne de kazandığı. O, bir alevli ateşe girecektir, Boynunda bükülmüş hurma liflerinden bir ip olduğu halde sırtında odun taşıyarak karısı da o ateşe girecektir.” MUHAMMED’İN HAYATI *Hz. Muhammed’in Çağrısı Mekke Dönemi İLK VAHİY YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU İlk Vahiy 610 yılının Ramazan ayında Hira Mağarası’nda Cebrail meleği Peygamberimize Allah’ın ilk vahiylerini getirdi. Hz. Muhammed mağarada düşüncelere dalmışken Cebrail geldi ve O’na; — “Oku!” dedi. Peygamberimiz korku ve endişe içinde, — “Ben okuma bilmem!” dedi. Cebrail ikinci kez, — “Oku!” dedi. Peygamberimiz yine, — “Ben okuma bilmem!” dedi. Bunun üzerine Cebrail üçüncü kez aynı isteği tekrarlayınca Peygamberimiz, — “Ne okuyayım?” diye sordu. O zaman Cebrail Alak suresinin ilk beş ayetini O’na okudu. “Oku! Yaratan Rabb’inin adıyla oku. O insanı alak’tan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini öğreten, kalemle yazmayı öğreten Rabb’in en büyük keremcömertlik sahibidir.” Alak suresi, ayetler Hz. Muhammed de kendisine okunan bu ayetleri Cebrail ile birlikte tekrar etti. Böylece Allah’tan ilk vahiyleri ve peygamberlik görevini almış oldu. Varaka’ya Danışma Peygamberimiz yaşadığı bu olayın verdiği korku içerisinde koşarak evine gitti. Hemen yatağına yatıp eşi Hatice’ye “Beni örtün, beni örtün!” dedi. Bir süre dinlenip sakinleştikten sonra başından geçenleri eşine anlattı. Eşi O’nu “Korkma! Allah seni hiçbir zaman utandırmaz. Sen hep doğruyu söylersin. Eli açık ve cömertsin. Fakir ve muhtaçlara yardım eder, misafiri ağırlarsın.” diyerek teselli etti. Hatice daha sonra O’nu, Tevrat ve İncil hakkında geniş bilgi sahibi olan amcasının oğlu Varaka bin Nevfel’e götürdü. Varaka Hz. Muhammed’i dikkatlice dinledikten sonra “Sen bu ümmetin peygamberi olacaksın. Sana gelen melek, Musa’ya gelen melektir. Kavmin sana eziyet edecek ve seni yurdundan çıkaracaklar. Şayet o günlere yetişirsem Allah için sana yardım ederim.” dedi. YAKIN ÇEVREYE ÇAĞRI İkinci Vahiy Peygamberimize bir müddet vahiy gelmedi. Bir gün Hira Mağarası’ndan dönerken yolda Cebrail’i gördü. Korku ve endişeyle evine vardı ve yatağına girip örtündü. Bu sırada Müddessir suresinin ilk ayetleri indirildi “Ey bürünüp sarınan! Kalk ve insanları uyar, sadece Rabb’ini büyük tanı. Elbiseni tertemiz tut. Kötü şeyleri terket. Yakın Çevreye Çağrı Bu ayetlerin gönderilmesinin ardından Peygamber Efendimiz tebliğ uyarma vazifesine başladı. Önce en yakınlarından başlayarak çevresindekilere İslam dinini ve kendisinin Allah’ın resulü olduğunu tebliğ etmeye başladı. O’na ilk inananlar eşi Hz. Hatice, yakın arkadaşı Hz. Ebubekir, amcası Ebu Talip’in oğlu Hz. Ali ve azat ettiği kölesi Hz. Zeyd oldu. ÇAĞRININ YAYGINLAŞMASI Peygamberimiz İslam davetini üç yıl boyunca gizli bir şekilde yaptı. Bu sürede Müslümanların sayısı kırka ulaşmıştı. Peygamberliğin üçüncü yılında Cebrail meleği tekrar vahiy getirdi. Bu vahiyde Allah şöyle buyuruyordu “Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir.” Bu emir üzerine Hz. Muhammed insanları açıkça İslam’a çağırmaya başladı. Bir gün Safa tepesine çıkarak insanlara seslendi. — Ey Kureyşliler! Size, şu tepenin arkasında bir düşman var, şimdi size saldıracak desem bana inanır mısınız? diye sordu. Orada bulunanlar, — Evet, inanırız. Çünkü senin daha önce yalan söylediğini hiç duymadık, dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz, — O halde ben size, önümüzde şiddetli bir azap günü bulunduğunu, Allah’a kulluk etmeyenlerin bu büyük azaba uğrayacaklarını haber veriyorum… Yemin ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur. Ben de Allah’ın size ve bütün insanlara gönderdiği peygamberiyim… diyerek Mekkelileri Müslüman olmaya çağırdı. Amcası Ebu Leheb “Bizi bunun için mi çağırdın?” diyerek kaba ve kırıcı sözler söyledi. Bu çağrı sonrasında ve Peygamberimizin çabalarıyla İslamiyet Mekke’de yayılmaya başladı. Mekkelilerin Peygamberimizi Vazgeçirme Çabaları İslam dininin Mekke’de yayılmaya başlaması insanları rahatsız etti. Çünkü putperestliğin ortadan kalkması demek Mekke’nin ileri gelenlerinin ekonomik olarak çöküntüye uğraması, gelir kaynaklarının kesilmesi demekti. Ayrıca sosyal düzenleri bozulacaktı. Bunun üzerine öncelikle Hz. Muhammed’e makam, mevki, para teklif ederek O’nu İslam davetinden vazgeçirmeye çalıştılar. Peygamberimiz kabul etmedi. İşkence ve Boykot Dönemi Mekkeli müşrikler İslam’ın yayılmasını önlemek için yalan ve iftiraya başvurdular. Peygamberimizle ve Müslümanlarla alay ettiler. Sonuç vermeyince kimsesiz ve fakir Müslümanlara ağır eziyetler, işkenceler yapmaya başladılar. Onlarla alışverişi kestiler, boykot uyguladılar, şehirden dışladılar. İlk Hicret Habeşistan Mekkeli müşriklerin işkence ve baskıları dayanılmaz hale gelince Müslümanlardan bir grup Cafer-i Tayyar başkanlığında Habeşistan’a göç etti 615-616. Hüzün Yılı Hz. Muhammed peygamberliğin onuncu yılında en büyük destekçilerinden olan amcası Ebu Talip ile eşi Hz. Hatice’yi kaybetti. Bu iki değerli insanın vefatı dolayısıyla Peygamberimiz çok üzüldü ve bu seneye “hüzün yılı” adı verildi. Taif Yolculuğu Hz. Muhammed her türlü olumsuzluğa rağmen İslam’ı tebliğ etmeye devam ediyordu. 620 yılında Taif’e giderek oradaki insanları Allah’ın dinine çağırmak istedi. Ancak Taifliler O’na çok kötü davrandılar. Taşlayarak şehirden kovdular. *Hz. Muhammed’in Medine’ye Hicreti İlk Hicret Habeşistan Mekkeli müşriklerin işkence ve baskıları dayanılmaz hale gelince Müslümanlardan bir grup Cafer-i Tayyar başkanlığında Habeşistan’a göç etti 615-616. Hüzün Yılı Hz. Muhammed peygamberliğin onuncu yılında en büyük destekçilerinden olan amcası Ebu Talip ile eşi Hz. Hatice’yi kaybetti. Bu iki değerli insanın vefatı dolayısıyla Peygamberimiz çok üzüldü ve bu seneye “hüzün yılı” adı verildi. Taif Yolculuğu Hz. Muhammed her türlü olumsuzluğa rağmen İslam’ı tebliğ etmeye devam ediyordu. 620 yılında Taif’e giderek oradaki insanları Allah’ın dinine çağırmak istedi. Ancak Taifliler O’na çok kötü davrandılar. Taşlayarak şehirden kovdular. Akabe Biatları Peygamberimiz şehir dışından Mekke’ye gelen yabancılara da İslam’ı tebliğ ediyordu. Peygamberliğin on birinci yılında, hac görevi için Medine’den gelen altı kişi ile Mekke’nin Akabe bölgesinde görüşüp onları Müslüman olmaya çağırdı. Onlar da bu daveti kabul edip Müslüman oldular 621 ve ertesi yıl aynı yerde görüşmek üzere sözleşip Medine’ye döndüler. Bu insanlar Medine’de İslam’ı anlattılar ve çok kişinin Müslüman olmalarını sağladılar. Bir sonraki yıl daha kalabalık bir grupla Mekke’ye gelip Peygamberimize bağlılıklarını bildirdiler 622. Peygamberimizin Medinelilerle yaptığı bu iki görüşmeye Akabe biatları denir. Medineliler bu görüşmelerde Peygamberimizin ve Müslümanların Mekke’de uğradıkları eziyetleri, işkenceleri, baskıları görüp onları Medine’ye davet ettiler. Medine’de Hz. Muhammed’i ve Mekke’den gelen Müslümanları her şartta ve her durumda koruyacaklarına söz verdiler. Bunun üzerine Peygamberimiz isteyen Müslümanların Medine’ye göçebileceklerini söyledi. Bunun üzerine bazı Müslümanlar Medine’ye göç ettiler. Medine’de İslamiyet hızla yayılmaya başladı. Suikast Girişimi Akabe biatlarından sonra Müslümanların çoğu gizlice Medine’ye göç ettiler. Geride ise Peygamber Efendimiz, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali ve birkaç Müslüman kalmıştı. Hicret haberini duyan müşrikler İslam’ın yayılmasının önüne geçemeyeceklerini anlayınca Peygamberimizi öldürmeye karar verdiler. Gece Peygamberimizin evinin etrafını sarıp beklemeye başladılar. Sabah olunca Hz. Muhammed hâlâ evden çıkmayınca eve girdiler ve evde sadece Hz. Ali’yi buldular. Hz. Ali o zamanlar daha çocuktu. Hicret O sırada Hz. Muhammed Allah’ın yardımıyla suikastçılara görünmeden evden çıkmış, Hz. Ebu Bekir ile hicret yolculuğuna başlamıştı. Hz. Ali ise Peygamberimizin bıraktığı emanetleri sahiplerine verdikten sonra yola çıktı ve Medine yakınlarındaki Kuba köyünde onlara yetişti. Peygamberimiz ve beraberindekiler 24 eylül 622 tarihinde Medine’ye vardılar. Medineliler onları büyük bir sevinçle karşıladı. Hicretin İslam Tarihindeki Sonuçları » 23 yıllık peygamberliğin Mekke dönemi sona ermiş, Medine dönemi başlamıştır. » Müslümanlar Mekkeli müşriklerin baskılarından kurtulmuşlardır. » Peygamberimiz Medine’de İslam’ı anlatabileceği özgür bir ortama kavuştu ve İslam dini daha hızlı yayıldı. » Bu kentin “Yesrib” olan adı “Medine” olarak değişmiştir. » Hicret, Hz. Ömer zamanında hicri takvimin başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Muhacir İslamiyet uğruna her şeylerini Mekke’de bırakıp Medine’ye göç eden Müslümanlara denir. Ensar Medine’de onları karşılayan ve her şeylerini onlarla paylaşan Müslümanlara denir. *Hz. Muhammed’in Çağrısı Medine Dönemi PEYGAMBER MESCİDİ MESCİD-İ NEBİ – EĞİTİM ÖĞRETİM ETKİNLİKLERİ Mescid-i Nebî Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret ettiğinde ilk önce bir mescit yaptırdı. Bu mescide Mescid-i Nebî adı verildi. Burası sadece namaz kılınan bir yer olmayıp çok amaçlı bir kurum görevi görüyordu. Mescid-i Nebinin İşlevi » Hz. Muhammed her fırsatta Müslümanları burada toplayıp onlara İslam’ın ilkelerini anlatıyordu. » Özellikle namazlardan sonra bir müddet mescidde kalıp Müslümanlara nasihat ediyordu. » Medine dışından gelen misafirleri, yabancı ülke temsilcilerini burada ağırlıyor, onları İslam’a davet ediyordu. Eğitim-Öğretim Etkinlikleri Peygamberimiz Mescid-i Nebi’nin bitişiğine Suffe adı verilen odalar yaptırdı. Burada yoksul, kimsesiz, yetim kişileri barındırdı. Ayrıca bizzat onlara öğretmenlik yaptı. Onları birer İslam alimi olarak yetiştirip başka şehirlere, topluluklara Müslümanlığı anlatmak için gönderdi. TOPLUMSAL BARIŞIN KURULMASI Peygamber Efendimiz Medine’ye geldikten sonra bu şehirde yaşayan insanlar ve farklı dini gruplar arasında toplumsal barışın sağlanması için bazı çalışmalar yaptı.» Mekke’den gelen muhacirlerden her birini, Medineli ensardan biri ile kardeş ilan etti. Kendisine de Hz. Ali’yi kardeş seçti. » Yıllardır birbirleriyle çatışma halinde olan Evs ve Hazreç kabilelerini barıştırdı. » Medine’de yaşayan tüm dinî gruplarla Müslümanlar, müşrik Arap kabileleri, Yahudiler “Medine Sözleşmesi” anlaşmasını yaptı. Buna göre herkes Medine’yi dış saldırılara karşı beraberce savunacak, Medine’de özgür bir ortam olacaktı. Medine sözleşmesinin bazı maddeleri » Müslümanlarla Yahudiler barış içinde yaşayacaklar. » Yahudiler kendi dinlerinde serbest olacaklar. » Dışarıdan bir saldırı olursa Medine birlikte savunulacak. » Müslümanlarla Yahudiler arasında herhangi bir anlaşmazlık çıkarsa Hz. Muhammed hakem kabul edilecek. » İki taraftan biri, üçüncü bir tarafla savaşırsa diğer taraf yardımcı olacak. HUDEYBİYE ANTLAŞMASI VE MEKKE’NİN FETHİ İslam dininin Medine’de hızla yayılması Mekkelileri endişelendirdi. Çünkü bir gün Müslümanların Mekke’yi ele geçirmelerinden korktular. Müslümanların güçlenmelerini önlemek için hazırlık yapmaya başladılar. Bedir Savaşı 624 Mekkeliler hicretten sonra Müslümanların Mekke’de geride kalan eşyalarını yağmaladılar. Bunun üzerine Peygamberimiz Medine’den geçmesi planlanan bir Mekke kervanının yolunu kesmeye karar verdi. Bu haberi alan Mekkeli müşrikler bir ordu hazırladılar ve Medine’ye doğru yola çıktılar. Müslümanlar 300 kadar, Mekkeliler ise 1000 kadardı. Müslümanlar ile Mekkeli müşrikler 624 yılında Bedir kuyuları yanında karşılaştılar ve savaşı Müslümanlar kazandı. Peygamberimiz Bedir savaşında esir aldığı müşrikleri, her biri on Müslümana okuma-yazma öğretmek şartıyla serbest bıraktı. Uhud Savaşı 625 Mekkeli müşrikler Bedir’in intikamını almak amacıyla 625 yılında Medine’ye doğru 3000 kişilik bir orduyla harekete geçtiler. Peygamberimiz onları 700 kişilik İslam ordusuyla Uhut’ta karşıladı. Hz. Muhammed kritik bir yer olan Uhut dağı eteklerine elli okçu yerleştirdi ve onlara “Asla yerinizi terk etmeyin” dedi. Savaşın ilk aşamasında Müslümanlar müşrikleri bozguna uğratınca okçular savaşı kazandık diye yerlerini terk ettiler. Bu durumu fırsat bilen düşman atlı birlikleri dağın arkasından dolanıp Müslümanları araya sıkıştırdılar. Bu savaşta müşrikler 23 ölü, Müslümanlar 70 şehit verdi. Peygamberimizin amcası Hz. Hamza da şehitler arasındaydı. Hz. Muhammed de bu savaşta yaralandı. Bu savaşta okçuların yerlerini terk etmeleri, Peygamberimizin sözüne uymanın ne kadar önemli olduğu konusunda Müslümanlara bir ders oldu. Hendek Savaşı 627 Uhud Savaşında istediklerini tam olarak elde edemeyen Mekkeli müşrikler yaklaşık 12000 kişilik bir orduyla 627 yılında tekrar Medine’ye doğru yola çıktılar. Bunu haber alan Peygamberimiz, arkadaşlarıyla durumu görüşüp savunma amacıyla Medine şehrinin etrafına geniş ve derin bir hendek kazdırdı. Hendeği görünce şaşıran müşrikler yaklaşık bir ay kuşatma yaptılar. Sonunda askerin morali kırıldı ve müşrikler Mekke’ye dönmek zorunda kaldılar. Bu savaştan sonra Mekkeliler bir daha Müslümanlara saldırma cesaretini gösteremediler. Hudeybiye Antlaşması 628 Peygamberimiz hicretin altıncı yılında Kabe’yi ziyaret etmek amacıyla 1500 Müslümanla Medine’den yola çıktı. Bunu haber alan müşrikler onları engellemeye çalıştılar. Bunun üzerine Hudeybiye denilen yerde iki taraf arasında bir anlaşma imzalandı. Hudeybiye Antlaşması, Mekkelilerin Müslümanları resmen tanıdıkları ilk antlaşma oldu. Bu antlaşmayla sağlanan barış ortamında birçok Arap kabilesi Müslüman oldu. Ayrıca Peygamberimiz Bizans, İran, Mısır ve Habeşistan ülkelerinin hükümdarlarına elçilerle İslam’a davet mektupları yolladı. Hudeybiye Antlaşmasının Maddeleri» Müslümanlar Kabe’yi ancak ertesi yıl ziyaret edebilecekler, yalnız orada üç günden fazla kalamayacaklardı. » İki taraf birbiriyle on yıl savaşmayacaktı. » Mekkeli bir kimse İslam’ı kabul edip Medine’ye sığınırsa iade edilecek, Medineli bir Müslüman Mekke’ye sığınırsa geri verilmeyecekti. Mekke’nin Fethi 630 Hudeybiye antlaşmasından iki yıl sonra Mekkeli müşrikler antlaşmayı bozdular. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz Mekke’yi fethetmek üzere kişilik bir orduyla yola çıktı. Müşrikler karşı koymadan ve önemli bir çatışma olmadan Mekke 630 yılında Müslümanlar tarafından fethedildi. Hz. Muhammed Kabe’yi putlardan temizletti ve orada Allah’a şükür için namaz kıldı. Ardından Mekkelilere bir konuşma yaptı. Artık düşmanlıkların, kavgaların sona erdiğini, gerçek üstünlüğün takvada olduğunu söyleyip genel af ilan etti ve herkesi bağışladı. Bu tutum karşısında Mekkelilerin büyük bir kısmı İslam’ı kabul etti. *Veda Hutbesi ve Peygamberimizin Vefatı Peygamber Efendimiz 632 yılında beraberindeki fazla Müslümanla hac ziyareti için Mekke’ye gitti. Hep birlikte hac görevlerini yerine getirdiler. Hz. Muhammed daha sonra Arafat’ta toplanan Müslümanlara bir konuşma yaptı. Peygamberimizin bu hac ziyaretine “Veda Haccı”, Arafat’ta yaptığı konuşmaya da “Veda Hutbesi” denir. Veda Hutbesinde vurgulanan konular, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesindeki maddelerle büyük oranda benzerlik gösterir. Ancak Veda Hutbesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinden yaklaşık 1400 yıl önce söylenmiştir. Veda Hutbesi “Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada bir daha buluşamayacağım. İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu şehriniz Mekke nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir. Her türlü tecavüzden korunmuştur. Ashabım! Muhakkak Rabb’inize kavuşacaksınız. O da sizi yaptıklarınızdan dolayı sorguya çekecektir. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara ulaştırsın. Olabilir ki burada bulunan kimse bunları daha iyi anlayan birisine ulaştırmış olur. Ashabım! Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin. Biliniz ki faizin her çeşidi kaldırılmıştır. Allah böyle hükmetmiştir. İlk kaldırdığım faiz de Abdülmuttalib’in oğlu amcam Abbas’ın faizidir. Lakin ana paranız size aittir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Ashabım! Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib’in torunu Iyas bin Rabia’nın kan davasıdır. Ey insanlar! Muhakkak ki şeytan şu toprağınızda kendisine tapınmaktan tamamen ümidini kesmiştir. Fakat siz bunun dışında ufak tefek işlerinizde ona uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız. Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emriyle helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; yatağınızı hiç kimseye çiğnetmemeleri, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evlerinize almamalarıdır. Eğer gelmesine müsaade etmediğiniz bir kimseyi evinize alırlarsa, Allah size onları yataklarında yalnız bırakmanıza ve daha olmazsa hafifçe dövüp sakındırmanıza izin vermiştir. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları meşru örf ve adete göre yiyecek ve giyeceklerini temin etmenizdir. Ey mü’minler! Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim ve Peygamberin sünnetidir. Mü’minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir ve böylece bütün müslümanlar kardeştirler. Bir müslümana kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır. Ey insanlar! Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır. Mirasçıya vasiyet etmeye lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden kimse için mahrumiyet vardır. Ey insanlar! Rabb’iniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arab’ın Arab olmayana, Arab olmayanın Arab üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Azası kesik siyahî bir köle başınıza amir olarak tayin edilse, sizi Allah’ın kitabı ile idare ederse onu dinleyiniz ve itaat ediniz. Kimse kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz. Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız » Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız. » Allah’ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı haksız yere öldürmeyeceksiniz. » Zina etmeyeceksiniz. » Hırsızlık yapmayacaksınız. İnsanlar! Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? Sahabe-i Kiram hep birden şöyle dediler Allah’ın elçiliğini ifa ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatte bulundunuz, diye şehadet ederiz!’ Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz şehadet parmağını kaldırdı. Sonra da cemaatin üzerine çevirip indirdi ve şöyle buyurdu Şahit ol Yâ Rab! Şahit ol Yâ Rab! Şahit ol Yâ Rab!” Hz. Muhammed’in Vefatı Hz. Muhammed Veda Haccından sonra Medine’ye döndü ve bir müddet sonra hastalandı. Rahatsızlığı iyice artınca mescide çıkamaz duruma geldi ve Hz. Ebu Bekir’e namazları kıldırmasını söyledi. Peygamber Efendimiz 8 Haziran 632 tarihinde, 63 yaşındayken Medine’de vefat etti. Hz. Muhammed’in vefatı herkesi derinden üzdü. Birçok Müslüman buna inanamadılar. Hatta Hz. Ömer, O’nun öldüğünü söyleyenlere sert tepki gösterdi. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir “Ey insanlar! Muhammed’e tapan bilsin ki o ölmüştür. Allah’a inanan bilsin ki Allah bâkîdir, asla ölmez.” diyerek insanları sakinleştirdi ve ardından şu ayetleri okudu “Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim geri dönerse Allah’a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri ödüllendirecektir.” Al-i İmran suresi, 144. ayet. Peygamberimizin cenazesi Hz. Ali tarafından yıkandı ve kefenlendi. Müslümanlar gruplar halinde O’nun cenaze namazını kıldılar. Peygamberimizin cenazesi vefat ettiği yer olan Hz. Aişe’nin odasına defnedildi. O’nun Mescid-i Nebi içerisinde yer alan kabrine Ravza-i Mutahhara tertemiz çiçekli bahçe denir. *Nasr Suresi ve Anlamı Bismillahirrahmanirrahim İzâ câe nasrullahi vel feth. Ve raeytennâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ. Fesebbih bihamdi rabbike vestağfirh. İnnehü kâne tevvâbâ. “Allah’ın yardımı ve fetih Mekke’nin fethi geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tesbihte bulun ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir.” TEMEL DEĞERLERİMİZ *Toplumumuzu Birleştiren Temel Değerler Din Sözlükte “âdet, yol, gidişat” anlamlarına gelene din kavramı terim olarak ise “akıl sahibi insanları kendi istek ve hür iradeleri ile hayırlı olan şeylere götüren ilahi kanunlar” şeklinde tanımlanır. Din, hem bireysel hem toplumsal hayatında insana yol gösterir. İnsanları ortak değerler etrafında bir arada tutar. Toplumda birlik ve beraberliğin sağlanması, dinî ve millî değerlerin yaşanabilmesine bağlıdır. İslam dininde toplumsal bütünleşme, birlik ve beraberlik en önemli değerlerden biridir. Bu bütünleşme de öncelikle tevhid inancıyla sağlanır. İslam’da inananlar, Allah karşısında eşittir. Irkları, dilleri, renkleri ne olursa olsun ayrım yapılmaz. Zenginlik, makam, mevki, soy vb. özellikleriyle değerlendirilmez. İslam’da toplumsal birlik ve bütünlüğü, sosyal hayatın düzenini bozan, insanları birbirine düşüren kötü davranışlar yasaklanmıştır. İnsanları birbirine yaklaştıracak, sevgi, dostluk, kardeşlik duygularını canlandıracak davranışlar emredilmiştir. “… iyilikte ve kötülükten sakınmakta yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın…” Mâide suresi, 2. ayet İbadetler, hem birey ile Allah arasında hem de inananlar arasında bağ oluşturur. Düzenli olarak yerine getirilen ibadetler, kişilerde ahlaki değerlerin yerleşmesine ve pekişmesine yardımcı olur. Bu durum ise insanlar arasındaki sevgi ve muhabbet bağlarını kuvvetlendirir. camiler, toplumsal hayatta da önemli yer tutar. Cami kelimesi; toplayan, bir araya getiren anlamına Allah’ın huzurunda her türlü sosyal, kültürel, mesleki farklılıklar bir kenara bırakılır. Pek çok farklılığa sahip olan insanlar, camide Allah’a kulluk etmek amacıyla aynı safta birleşir. Peygamber ve Ehli Beyt Sevgisi “Ev halkı” anlamına gelen ehl-i beyt, İslam’ın ilk dönemlerinden beri Hz. Peygamberin ailesi ve soyu için kullanılan bir tabirdir. İslam toplumunda sevgi ve dostluğun kaynağı, kardeşlik ve yardımlaşmanın ortak noktalarından biri ehl-i beyttir. Çünkü Hz. Peygamberin aile fertleri, onun terbiyesinden geçmiştir. Peygamber ve ehl-i beyt sevgisi İslam toplumunun ortak değeridir. Bütün Müslümanlar ehli beyti samimiyetle sever. Bu sevgi bizi bir araya toplar, birleştirir. Vatan, Millet ve Bayrak Sevgisi Din, dil, tarih ve kültür birliği içinde aynı toprak parçası üzerinde yaşayan insan topluluğuna millet denir. Vatan, bayrak, milli marş gibi değerler bir milleti millet yapan ve fertleri aynı gaye etrafında birleştiren değerlerdir. Bu değerler olmazsa o toplum kimliğini kaybeder. Vatan, toplumun ve milletin yuvasıdır. Atalarımız, “Bülbülü altın kafese koymuşlar, ille de vatanım demiş.” sözüyle bunu anlatmak istemiştir. Vatan denilen toprak parçası, bir milletin bağımsız olarak yaşadığı yerdir. Vatanı ve milleti sevmek, korumak, savunmak kutsal bir görevdir. Bayrak, bir milletin bağımsızlığının, birlik ve beraberliğinin sembolüdür. Rengini şehitlerimizin kanından alır. Ecdadımızın emaneti ve değerli bir mirasıdır. Bayrağımızı sevmek ve saygı göstermek duyguların en özelidir. Bağımsızlığımızın sembollerinden biri de İstiklal Marşı’dır. Millî Şairimiz Mehmet Akif ERSOY, hürriyetin sembolü bayrağımızın şerefle dalgalanması için atalarımızın yaptığı fedakârlıkları millî marşımızda anlatmıştır. Bu fedakârlıkları hatırımızda tutmak, törenlerde millî marşımızı samimiyetle okumak hepimizin görevidir. Vatan, millet, bayrak gibi kutsal değerleri canı pahasına savunup bu uğurda yaralananlara gazi, ölenlere ise şehit denir. Şehitlik ve gazilik en yüce mertebelerdendir. “Bir gün ve bir gece nöbet tutmak, bir ay oruç tutup geceleri namaz kılmaktan daha hayırlıdır. Şayet kişi nöbette ölürse yapmakta olduğu işin sevabı devam eder, rızkı da devam eder ve kabirdeki sorgu meleklerine karşı güven içinde olur.” Hadis-i şerif *Dini Bayramlar, Önemli Günler ve Geceler Cuma günü Cuma günü dinimizde önem verilen önemli günlerin başında gelir. Çünkü cuma günü cuma namazı vardır. Bu namaz cemaatle kılınır ve kılınması farzdır. Cuma namazı öncesinde beden temizliği yapılır, temiz elbiseler giyilir, güzel kokular sürülür ve cuma vakti gelince camiye gidilir. Camide ilk önce hutbe dinlenir. Hutbe imamın minber denilen yüksekçe bir yere çıkarak cemaate dini ve sosyal konularda bilgi vermesidir. Sonra topluca cuma namazı kılınır. Cuma namazı kılmaya sağlığı elverişli olmayanlar ise evlerinde öğle namazını kılarlar. Cuma namazının en önemli özelliği cemaatle kılınan bir namaz olması ve hutbe okunmasıdır. Bayramlarımız Dinî ve millî bakımdan önemli olan ve toplumca kutlanan günlere bayram denir. Bayramlar, sevinç ve neşe günleridir. İslam dininde iki büyük bayram vardır. Bunlar; Ramazan ve Kurban Bayramıdır. Hicretin ikinci yılından beri kutlanan bu bayramlar, dünyanın dört bir tarafında bulunan tüm Müslümanların ortak değeridir. Bayram günleri; bir araya gelinerek ikram ve ziyafetin yapıldığı, aynı zamanda yetim ve yoksulların da gözetildiği günlerdir. Toplumu oluşturan fertlerin bütünleşip, kaynaştığı zamanlardır. Bayram namazları da bu bütünleşmeye katkı sağlayan unsurlardandır. Kandil Geceleri Kandil geceleri beş tanedir. Bunlar; Mevlit, Regaip, Miraç, Berat kandilleri ve Kadir gecesidir. Osmanlı padişahı II. Selim döneminde 1566-1574 camiler aydınlatılıp minarelerde kandiller yakılarak kutlandığı için bu gecelere kandil geceleri denilmiştir. Kandiller İslam dünyasında hicri 3. asırdan sonra kutlanmaya başlanmıştır. Mevlit kandili Peygamber Efendimizin doğduğu gecenin yıl dönümü Mevlit Kandili olarak kutlanır. Peygamberimiz Hz. Muhammed hicri takvime göre Rebiülevvel ayının 12. gecesinde, miladi takvime göre ise 20 Nisan 571’de dünyaya geldi. Bu kutlu günde camilerde Kur’an okunur, mevlit okunur, sohbetler edilir ve konferans vb çeşitli etkinlikler yapılır. Regaip kandili Regaip; rağbet edilen, çok istenilen şey demektir. Regaip kandili Recep ayının ilk cuma gecesidir. Bu gecede camilere gidilir ve ibadet edilir. Allah’tan bağışlanma dilenir. Manevi yönden üç aylara hazırlanılır. Miraç kandili Hicri aylardan Recep ayının 27. gecesi Miraç kandili olarak kutlanır. Peygamberimiz bu gece miraca çıkarıldı. Önce Mekke’den alınarak Kudüs’e getirildi. Oradan da Allah katına çıkarıldı. Beş vakit namaz bu gecede emredildi. Bu sebeple bu gece Miraç kandili olarak kutlanır. Berat kandili Şaban ayının 15. gecesi Berat kandilidir. Bu gece günahlardan kurtuluş gecesidir. Müslümanlar dua ve ibadetle bu geceyi değerlendirirler. Kadir gecesi Kur’an-ı Kerim Peygamberimize ilk olarak Kadir gecesinde indirilmeye başlandı. Kadir gecesi Ramazan ayının 27. gecesidir. Kur’an-ı Kerim’in Kadr suresinde bu geceden bahsedilir. “Biz onu Kur’an’ı Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen bilir misin? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. O gecede Rablerinin izniyle melekler ve Ruh Cebrail, her iş için iner dururlar. O gece esenlik gün ağarıncaya kadar sürer.” Kadr suresi, ayetler Şuayb ve Daveti Kur’an-ı Kerim’de kıssalar ciddi bir oran teşkil eder ve bu kıssalar üzerinden Rabbimiz mesajını bizlere beliğ bir biçimde ulaştırır. Kur’an kıssalarının üç boyutu vardır; Kıssada anlatılan ve yaşanan zamanı yansıtan boyutu, Bu anlatılanların Mekke’de Hazreti Muhammed dönemine yansıyan boyutu, Son olarak da bugüne ve buraya yani bize yansıyan, yansıması gereken boyutu. Eğer böyle düşünmez de sadece anlatılan zamana takılır kalırsak murad hâsıl olmaz, hâşâ Rabbimiz yalnızca bize tarihi birer bilgi aktarmış Kur’an’da bir anlatılış üslubu vardır. Tabir-i caizse sanki bir film sahne sahne aktarılır. Ama bazen bu sahneler arasında boşluklar vardır, filmlerde de örneğin, “on sene sonra” vs. denilir ya bazen onun gibi. Kimi tarihçiler veya müfessirler bu boşlukları doldurmaya çalışmıştır -ki genelde İsrailiyyat’tan- bu da asıl mesajı gölgeleme tehlikesini içinde barındırmaktadır. Dolayısıyla bizler kıssaların Kur’an’da ve hadislerde geçen taraflarını almalı, gereksiz bilgilere kıssası anlatılan peygamberlerden birisi de Hz. İbrahim’in soyundan gelen, Hz. Musa’nın kayınpederi ve bir nevi piştiği ocağı olan, edeb timsali kızları da Kur’an’da zikredilen Şuayb Şuayb Medyen ve Eyke halkına nebi olarak gönderilmiştir. Bu iki farklı isimle anılan toplumun iki ayrı toplum olduğunu söyleyenler olduğu gibi aynı toplumun iki farklı isimle anıldığını söyleyen müfessirler de yeryüzüne tevhid ve adaleti hâkim kılmak için ilk insandan beri süregelen dinin, davanın, mücadelenin adıdır. Ne tevhidsiz adalet ne de adaletsiz tevhid anlamlıdır. Yeryüzü bazen bunlardan birinin olduğu dönemlere tanık olmuştur, bazen ikisinin olduğu dönemlere bazen de ikisinin de olmadığı dönemlere. Sayıları yüz yirmi dört bini bulan peygamberler zincirinin bir halkası olan Şuayb da işte hem tevhidden hem de adaletten mahrum bir topluma gönderilmiştir. Toplumun öne çıkan helak sebebi ise tartıda/ölçüde hile yapmalarıdır. “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline! Onlar insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar.” Mutaffifin, 1-3Konu A’raf, Hud ve Şu’ara surelerinde etraflıca işlenmektedir. Buralarda değinilen meseleleri şu şekilde ele alabiliriz“Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı peygamber olarak gönderdik. Dedi ki “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Rabbinizden size açık bir delil gelmiştir. Artık ölçüyü ve tartıyı tam yapın. İnsanların mallarını eksiltmeyin. Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk etmeyin. İnananlar iseniz bunlar sizin için hayırlıdır.” A’raf, 85Kardeşleri, yani bildikleri, içlerinden çıkan Şuayb... Ve işte tüm davetçilerin ortak mesajı Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Sonrasında da içinde bulunduğu toplumun temel sorunu; ölçü ve tartıda bölgesinde İslam’ın nasıl yayıldığını az çok duymuşuzdur; dürüst Müslüman tacirler aracılığıyla. Demek ki bu mesele ne kadar önemli ki toplumların kurtuluşuna vesile olduğu gibi helakine de vesile olabiliyor. O halde biz de bu meseleyi önemsemeli davetimizin maddeleri arasına almalıyız. Hele de güven’in çokça zayıfladığı zamanımızda ve coğrafyamızda. Tıpkı Hz. Muhammed toplumundaki Ebu Cehillerin, Ebu Leheblerin, Ebu Süfyanların ticari zulümlerine karşı koyduğu tok gönlü tok Müslüman ticaret erbabının örnekliğine muhtacız. İki cihanda da kazanacak olan bu kimselerdir. Hem de basit bir kazanç değil. “Dürüst, sözüne ve işine güvenilen tüccar, nebîler, sıddîklar ve şehitlerle beraberdir.” Tirmizî, Büyû 4; İbn Mâce, Ticârât 1Yine Buharî’de geçen şu hadis de ticaretle ilgili önemli bir noktayı işaret etmektedir, yalan yere ve çokça yemin ederek mal satma hastalığı "Malın ayıbını ve fiyatını gizlediler ve yalan söyledilerse, belki karları olur fakat alışverişin bereketini mahvederler. Yalan yemin malı sattırır fakat kazancı mahveder." BuhariKıssa devam eder;“Bir de, tehdit ederek Allah’ın yolundan O’na iman edenleri çevirmek, Allah’ın yolunu eğri ve çelişkili göstermek üzere her yol üstüne oturmayın. Hatırlayın ki, siz az ve güçsüz idiniz de O sizi çoğalttı. Bakın, bozguncuların sonu nasıl oldu!?” A’raf, 86Müşrik toplulukların temel özellikleri; mü’minleri Allah yolundan çevirme çabası. Bu konuda ne kadar sebatlı ve azimli olduklarını görüyoruz. Batıl dava müntesibleri böyleyken biz inandığımız hakikatler için daha fazla çaba göstermeli değil miyiz?“Eğer içinizden bir kısmı benimle gönderilen gerçeğe inanmış, bir kısmı da inanmamışsa, artık Allah aramızda hükmünü verinceye kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.” A’raf, 87“Şuayb’ın kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler dediler ki “Ey Şuayb! Andolsun, ya kesinlikle bizim dinimize dönersiniz ya da mutlaka seni ve seninle birlikte inananları memleketimizden çıkarırız.” Şuayb, “İstemesek de mi?” dedi.” A’raf, 88Bu tepki her çağda aynıdır. İnsanları ya kendisi gibi düşünmeye hatta hissetmeye mesela sev ya da terk etmeye, sürülmeye çağırmışlardır. Ama mü’minlerin tavırları zorba müşriklere karşı hep direnmek ve sabretmek olmuştur. Tıpkı Hz. Peygamberin Mekke’den sürülüşü ve mücadelesi gibi, tıpkı Şeyhülislam İbn Teymiyye’nin şu sözlerinde olduğu gibi; Düşmanlarım bana ne yapabilir ki; hapse atılmam halvet, sürülmem hicret, öldürülmem ise şehadettir...’ Ve Hz. Şuayb“Allah, bizi sizin dininizden kurtardıktan sonra eğer ona dönersek mutlaka Allah’a karşı yalan uydurmuş oluruz. Rabbimiz Allah’ın dilemesi olmadıkça, sizin dininize dönmemiz bizim için olacak şey değildir. Rabbimiz her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. Biz yalnız Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında gerçekle hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en hayırlısısın.” A’raf, 89“Şuayb’ın kavminden inkâr eden ileri gelenler dediler ki “Ey ahali! Andolsun ki eğer Şuayb’a uyarsanız, o takdirde mutlaka siz zarar edenler olursunuz.” Derken, onları o korkunç sarsıntı yakaladı da yurtlarında yüzüstü hareketsiz çöke kaldılar. Şuayb’ı yalanlayanlar sanki orada hiç yaşamamışlardı. Şuayb’ı yalanlayanlar var ya, asıl ziyana uğrayanlar onlar oldu.” A’raf, 90-92Dünya sevgisi, daha çok mal arzusuyla harama yönelmek, kul hakkı yemek, malı yığmak ama sonunda hiç yaşamamış gibi olmak. Ne acı! Bugün de içinde yaşadığımız toplumda durum aynı değil mi? İnfak hayatlardan nasıl da çekiliyor, faiz nasıl da normalleşiyor, neredeyse her eve giriyor dersiniz? Tekasür suresinde denildiği gibi Mal çoğaltma arzusu, sizi kabirlere girinceye kadar oyaladı... Tekasür, 1-2“Medyen halkına da kardeşleri Şuayb’ı peygamber gönderdik. O, şöyle dedi “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka hiçbir ilâhınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizi bolluk içinde görüyorum. Ben sizin adınıza kuşatıcı bir günün azabından korkuyorum.” Hud, 84“Eyke”, birbirine girmiş sık ağaçlar demektir. Şuayb kavmi ağaçlık bir bölgede yaşadığı için onlara “Eyke halkı” denmiştir. Bu isimden bile aslında kavmin ne kadar bolluk içinde olduğunu görüyoruz, buna rağmen haksız kazanç onları ne hale getiriyor. Bolluğa rağmen bu yollara tevessül size de tanıdık geldi mi?“Dediler ki “Ey Şuayb! Babalarımızın taptığını, yahut mallarımız hakkında dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana salatın mı emrediyor? Oysa sen gerçekten yumuşak huylu ve aklı başında bir adamsın.” Hud, 87İşte namazın gerçek işlevi, sahibini kötülüklerden alıkoyduğu gibi çevresine de nizam veriyor. İşte devrimci duruş. Ve işte Akif’in diliyle“Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?/ Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!/ Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,/ Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!/ Adam aldırmam da geç git! , diyemem aldırırım./ Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!” hali... Kısaca Mekke`de inmiştir. 89 ayettir. ``Zuhruf``, altın ve mücehver anlamına gelir. ...devamı ☟ Mekke`de inmiştir. 89 ayettir. ``Zuhruf``, altın ve mücehver anlamına gelir. Surede bunlardan söz edildiği ve Allah`ın insana sahip olduğu altın ve mücehverlerle değil, inanç ve davranışlarına göre değer verdiği anlatıldığı için sure bu adla anılmıştır. Türkçe Meali Ha, Mim. Apaçık Kitab`a andolsun; Gerçekten Biz onu, belki aklınızı kullanırsınız diye Arapça bir Kur`an kıldık. Şüphesiz o, Bizim Katımız`da olan Ana kitaptadır; çok yücedir, hüküm ve hikmet doludur. Siz ölçüyü taşıran bir kavimsiniz diye, şimdi o zikri öğüt ve hatırlatma dolu Kur`an`ı sizden uzaklaştırıp bir yana mı bırakalım? Oysa Biz, öncekiler içinde nice peygamberler gönderdik. Onlara bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onunla alay ederlerdi. Biz de, kuvvet bakımından onlardan daha üstün olan toplumları yıkıma uğrattık. Öncekilerin örneği geçti. Andolsun, onlara "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye soracak olsan, tartışmasız "Onları üstün ve güçlü Aziz olan, bilen Allah yarattı" diyecekler. Ki O, yeri sizin için bir beşik kıldı ve doğru yolu bulursunuz diye onda size birtakım yollar var etti. Ki O, belli bir miktar ile gökten su indirdi de, onunla ölü bir memleketi a€˜dirilttik ve her yanına yeniden hayat yaydık`; siz de böyle kabirlerinizden diriltilip çıkarılacaksınız. Ki O, bütün çiftleri yarattı ve sizin için gemilerden ve hayvanlardan bineceğiniz şeyleri var etti. Onların sırtlarına binip-doğrulmanız, sonra doğrulduğunuz zaman, Rabbinizin nimetini zikretmeniz ve "Bunlara bizim için boyun eğdiren Allah ne Yücedir, yoksa biz bunu kendi hizmetimize yanaştıramazdık" demeniz için. Ve biz elbette, Rabbimiz`e çevrilip-döneceğiz." Buna rağmen Kendi kullarından O`na bir parça kılıp-yakıştırdılar. Doğrusu insan, açıkça bir nankördür. Yoksa O, yarattıklarından kızları kendine edindi ve erkekleri size mi ayırdı? Oysa onlardan biri, O, Rahman olan Allah için verdiği örnek ile kız çocuğunun doğumuyla müjdelendiği zaman, yüzü simsiyah kesilmiş olarak kahrından yutkundukça yutkunur. Onlar, süs içinde büyütülüp de mücadelede açık olmayan kızları mı Allah`a yakıştırıyorlar? Onlar, ki Rahmanın kulları olan melekleri dişiler kıldılar. Kendileri yaratılışlarına şahit mi oldular? Onların şahitlikleri yazılacak ve bundan dolayı sorumlu tutulacaklar. Dediler ki "Eğer Rahman dilemiş olsaydı, biz onlara ibadet etmezdik." Onların bundan yana hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, yalnızca `zan ve tahminle yalan söylüyorlar.` Yoksa Biz, bundan önce kendilerine bir kitap verdik de şimdi ona mı tutunuyorlar? Hayır; dediler ki "Gerçekten atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk ve doğrusu biz onların izleri eserleri üstünde doğru olana hidayete yönelmiş kimseleriz." İşte böyle, senden önce de herhangi bir memlekete bir elçi göndermiş olmayalım, mutlaka onun `refah içinde şımarıp azan önde gelenleri` şöyle demişlerdir "Gerçekten biz, atalarımızı bir ümmet din üzerinde bulduk ve doğrusu biz, onların izlerine eserlerine uymuş kimseleriz." O peygamberlerden her biri de şöyle Demiştir "Ben size atalarınızı üstünde bulduğunuz şeyden daha doğru olanını getirmiş olsam da mı?" Onlar da demişlerdi ki "Doğrusu biz, kendisiyle gönderildiğiniz şeye kafir olanlarız." Böylece onlardan intikam aldık. Öyleyse, bir bak; yalan sayanların sonu nasıl oldu? Hani İbrahim babasına ve kendi kavmine demişti ki "Şüphesiz ben, sizin taptıklarınızdan uzağım." "Ancak Beni yaratan başka. İşte O beni hidayete yöneltip-iletecektir." Ve bunu bu tevhid inancını belki insanlar Allah`a dönerler diye ardında kendi soyunda kalıcı bir kelime olarak kıldı-bıraktı. Hayır; Ben onları ve atalarını, kendilerine hak ve açıklayan bir elçi gelinceye kadar metalandırdım-yaşattım. Ancak kendilerine hak gelince, dediler ki "Bu bir büyüdür, doğrusu biz ona karşı kafir olanlarız." Ve dediler ki "Bu Kur`an, iki şehirden birinin büyük bir adamına indirilmeli değil miydi?" Senin Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında maişetlerini aralarında Biz paylaştırdık ve onlardan bir bölümü diğer bir bölümünü `teshir etmesi için, bir bölümünü bir bölümü üzerinde derecelerle yükselttik. Rabbinin rahmeti; toplayıp-yığdıklarından daha hayırlıdır. Eğer insanlar Allah`a karşı isyanda birleşip tek bir ümmet olacak olmasaydı, Rahman`ı Allah`ı inkar edenlerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerinde çıkıp-yükselecekleri merdivenler yapardık. Evlerine kapılar ve üzerinde yaslanıp-dayanacakları koltuklar, Ve daha nice çekici-süsler de verirdik. Bütün bunlar, yalnızca dünya hayatının metaıdır. Ahiret ise, Rabbinin Katında muttakiler içindir. Kim Rahman olan Allahın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun `üzerini kabukla bağlattırırız`; artık bu, onun bir yakın dostudur Gerçekten bunlar bu şeytanlar, onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin gerçekten hidayette olduklarını sanırlar. Sonunda Bize geldiği zaman, der ki "Keşke benimle senin aranda iki doğu doğu ile batı uzaklığı olsaydı. Meğer ne kötü yakın-dostmuşsun sen." Bu söylenmeleriniz, Bugün size kesin olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü zulmettiniz. Şüphesiz azapta da ortaksınız. Öyleyse sağır olanlara sen mi dinleteceksin veya kör olan ve açıkça bir sapıklık içinde bulunanı hidayete erdireceksin? Şu halde Biz seni alıp-götürürsek, elbette onlardan intikam alacağız. Ya da kendilerine va`dettiğimiz şeyi onlara gösteririz ki, Biz gerçekten onların üstünde güç yetirenleriz. Şu halde, sana vahyedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru bir yol üzerindesin. Ve şüphesiz o Kur`an, senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz ondan sorulacaksınız. Senden önce gönderdiğimiz elçilerimizden sor Biz, Rahman olan Allahın dışında tapılacak birtakım ilahlar kıldık mı hiç? Andolsun, Biz Musa`yı, Firavun`a ve onun `önde gelen çevresine` ayetlerimizle gönderdik. O da, dedi ki "Gerçekten ben, alemlerin Rabbinin elçisiyim." Fakat onlara ayetlerimizle geldiği zaman, bir de ne görsün, onlar bunlara alay edip gülüyorlar. Biz onlara biri ötekinden daha büyük olmayan hiçbir ayet göstermedik. Belki dönerler diye, onları azapla yakalayıverdik. Ve onlar dediler ki "Ey büyücü, sende olan ahdi sana verdiği sözü adına bizim için Rabbine dua et; gerçekten biz hidayete gelmiş olacağız." Fakat onlardan azabı çekip-giderince, bir de görürsün ki onlar andlarını bozuyorlar. Firavun, kendi kavmi içinde bağırdı; dedi ki "Ey kavmim, Mısır`ın mülkü ve şu altımda akmakta olan nehirler benim değil mi? Yine de görmeyecek misiniz?" "Yoksa ben, şundan daha hayırlı değil miyim ki o, aşağı sınıftan bir zavallı ve neredeyse sözü açıklamadan yoksun olan biridir." "Bu durumda eğer doğruysa, üzerine altından bilezikler atılmalı ya da yakınında yer almış vaziyette onunla birlikte melekler gelmeli değil miydi?" Böylelikle kendi kavmini küçümsedi, onlar da ona boyun eğdiler. Gerçekten onlar, fasık olan bir kavimdi. Sonunda Bizi öfkelendirince, Biz de onlardan intikam aldık, böylece onları toplu olarak suda boğduk. Bu suretle onları, sonradan gelecekler için bir selef ve bir örnek kıldık. Meryem oğlu İsa bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan keyifle söz edip kahkahalarla gülüyorlar. Dediler ki "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye örnek verdiler. Hayır, onlar `tartışmacı ve düşman` bir kavimdir. O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğulları`na bir örnek kıldık. Eğer Biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde size halef yerinize geçenler olurlardı. Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan kıyametten yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur. Şeytan sakın sizi Allah`ın yolundan alıkoymasın. Gerçekten o, sizin için açıkça bir düşmandır. İsa, açık belgelerle gelince, dedi ki "Ben size bir hikmetle geldim ve hakkında ihtilafa düştüklerinizin bir kısmını size açıklamak için de. Öyleyse Allah`tan sakının ve bana itaat edin." "Şüphesiz Allah, O, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir; şu halde O`na kulluk edin. Dosdoğru yol budur." Sonra, içlerinden birtakım fırkalar ihtilafa düştü. Artık, acı bir günün azabından vay o zulmetmiş olanlara. Onlar, hiç şuurunda değilken kendilerine apansız geliverecek olan kıyamet-saatinden başkasını mı gözlüyorlar? Muttakiler hariç olmak üzere, o gün, dostların kimi kimine düşmandır. "Ey kullarım, bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız." "Ki onlar, Benim ayetlerime iman edenler ve Müslüman olanlardır." "Siz ve eşleriniz cennete girin; `sevinç içinde ağırlanacaksınız." "Onların etrafında altın tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin arzu ettiği ve gözlerin lezzet zevk aldığı her şey var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız." "İşte, yaptıklarınız dolayısıyla mirasçı kılındığınız cennet budur." "Orda sizin için birçok meyveler vardır; onlardan yiyeceksiniz." Şüphesiz suçlu-günahkarlar, cehennem azabı içinde süresiz kalacaklardır. Onlardan azap hafifletilmeyecek ve orda onlar umutlarını kaybetmiş kimselerdir. Biz onlara zulmetmedik; ancak onların kendileri zalimlerdir. Cehennem bekçisine "Ey Malik bekçi, Rabbin bizim işimizi bitirsin" diye haykırdılar. O "Gerçek şu ki siz, burda kalacak kimselersiniz" dedi. "Andolsun, size hakkı getirdik, fakat sizin bir çoğunuz hakkı çirkin görüp-tiksinenlerdiniz." Yoksa onlar, işi sıkı mı tuttular? İşte şüphesiz Biz de işi sıkı tutanlarız. Yoksa onlar; gerçekten Bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, işitiyoruz ve onların yanlarındaki elçilerimiz de herşeyi yazıyorlar. De ki "Eğer Rahman olan Allah`ın çocuğu olsaydı, ona tapanların ilki ben olurdum." Göklerin ve yerin Rabbi, Arş`ın Rabbi olan Allah, onların nitelendirdiklerinden Yücedir. Artık onları bırak; onlara vadedilen günlerine kadar, dalsınlar ve oynaya dursunlar. Göklerde İlah ve yerde İlah O`dur. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü Kendisi`nin olan Allah ne Yücedir. Kıyamet-saatinin ilmi O`nun Katındadır ve O`na döndürüleceksiniz. O`nun dışında taptıkları şefaatte bulunmaya malik değildirler; ancak kendileri bilerek hakka şahidlik edenler başka. Andolsun, onlara "Kendilerini kim yarattı?" diye soracak olsan, elbette "Allah" diyecekler. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorlar? Onun "Ya Rab" demesi hakkı için şüphesiz onlar imana gelmez bir kavimdirler. Şimdi sen, `aldırış etmeksizin onlardan yüz çevir` ve "Selam" de. Artık onlar bileceklerdir. Kaynakça Bu konuda henüz görüş yok. Kirâmen Kâtibîn 4 yıl önce hazır bir melek bulunmasın." Kâf suresi, 16-18[1] Ayrıca Kâf suresi, 20-21; Zuhruf Suresi 79-80 ve İnfitâr suresi, 11-12. ayetlerde de bu meleklerden... Kirâmen Kâtibín, Ahiret, Kur`an, Kâf suresi, Melek, Müslüman, Zuhruf Suresi, İnfitâr suresi, İslam, Şahitlik ^ ^ Duhan Suresi veya Duhân Suresi Arapça سورة الدّخان Kur'an'In 44. suresidir. Sure 59 ayetten oluşur. Sure ismini 10. ayetinde geçen ve duman anlamına... Duhan Suresi, A`la Suresi, A`raf Suresi, Abese Suresi, Adiyat Suresi, Ahiret, Ahkaf Suresi, Ahzab Suresi, Al-i imran Suresi, Alak Suresi, Ankebut Suresi cehenneme, Molek ise Malik'e dönüşmüştür. Cehennem Dumat Hades Rıdvan ^ Zuhruf Suresi 77. ayet ^ Mâlik, Allah`ın adları, Arapça, Cehennem, Kur`an, Mâlik anlam ayrım, Mâlikü`l-Mülk, Zuhruf Suresi, İslam, í‚hiret ayette, Mü'min suresi 7. ve 15. ayetlerde, Zuhruf suresi 82. ayette, Hadid suresi 4. ayette, Hakka suresi 17. ve 32. ayetlerde, Tekvir suresi 21. ayette ve... bulunmaktadır. Örnek olarak İsa'nın tekrar Dünya'ya gelişi gösterilebilir. Zuhruf Suresi'ndeki âyet 4361, bazı müfessirlerce gelişine delil olarak gösterilir... Akide, Ansiklopedi, Din, Taslak, İslam, , geçmiştir." Al-i İmran Suresi, 144 "...Buna rağmen daha önceki toplumlara da nice peygamberler göndermiştik." Zuhruf Suresi, 6 Mormonluk Kitâb-ı Mukaddes... Hz. Muhammed, Hz, İsa, Hz, Musa, Hz. İbrahim, İslamiyet, Hristiyanlık, Musevilik, Adem, Al-i İmran Suresi, Allah, Arapça, Buda, Davud, Eski Ahit, Farsça, Hud, Kitabı Mukaddes 286 ayetten meydana gelen Bakara Suresi, en kısa sure ise 3 ayetten meydana gelen Kevser Suresidir. Kuranda Tevbe Suresi dışındaki sureler besmeleyle başlar... Sure, A`la Suresi, A`raf Suresi, Abese Suresi, Adiyat Suresi, Ahkaf Suresi, Ahzab Suresi, Al-i imran Suresi, Alak Suresi, Ankebut Suresi, Asr Suresi

biz bu kitabı mekke ve çevresine gönderdik