bir çocuğun annesine yazdığı mektup

Bir mektup yazmak istedim sana, senin sayende doya doya yaşıyor olduğum anneliğin sevinciyle. Seni canımdan bir parça olarak doğurmam benim için tarifsiz bir gurur ve mutluluk oldu. Varlığın bana, benim şu güne dek edindiğim güç ve enerji kadar bir yoğunluk verdi. Birçocuğun boşanmış anne babasına yazdığı mektup. Çocuk ne yaşar Anne ve babası boşanan çocuğun yaşayacağı en büyük ruhsal sorun, terk edilme korkusudur. Üzerinde durulması gereken en önemli şey, anne ve baba boşansa bile, hala onun annesi ve babası olmaya devam ettiklerini, ayrı evlerde de yaşasalar bunun hiç BirAskerin Annesine Yazdığı Şehit Oğuldan Anneye Mektup Vidosu asker videoları izle Şarkıda Geçen Sen giderken karanfiller sıralıydı, sıralıydı Sözaleri : Sen giderken gözlerimin dolduğunu gördün mü ? Yüreğimin paramparça olduğunu gördün mü ? Sen giderken karanfiller sıralıydı, sıralıydı İçlerinden biri var ki benim gibi yaralıydı Sen giderken şair ocean vuong, yirmili yaşlarında bir oğulun okuma yazma bilmeyen annesine hitaben yazdığı bir mektup formundaki ilk romanı yeryüzünde bir an için muhteşemiz’de, vietnamlı bir ailenin ırkçı şiddetin kol gezdiği beyaz amerika’daki hayatta kalma mücadelesini anlatıyor. bu geçmişe dönüşler ve sorularla dolu mektubun “9 yaşında bir çocuğun sınıf arkadaşına yazdığı mektup,bunu yapamayacak yüzlerce yetişkin var.”tütfen beni ahfet”” Site De Rencontre Gratuit Et Sérieux Belgique. Oluşturulma Tarihi Haziran 15, 2007 1047“Ne çabuk büyüdün. Bazen kendi dünyana kapanıp sessizce, bazen çığlık çığlığa, kaygılarınla, kaçırdıklarınla büyüdün...' diye başlıyor bir annenin engelli kızına seslenişi...Ve devam ediyor “Yandan yırtmaçlı etek istiyorum' diyemedin. Yaz günü kırmızı yün kazağımı giyeceğim diye tutturamadın. Topuklu ayakkabı isteyemedin benden ve gece onunla yatamadın. Simli, pullu, fırfırlı kıyafetler gördüğünde için gitmedi. Tüm tokalarını saçlarına takıp, benim rujlarımla maskara gibi boyanmadın...”Engelli çocuk sahibi annelerin, yaşadıkları sorunlar ile aştıkları ve aşamadıkları engelleri göstermek amacıyla özel bir eğitim kurumu tarafından “Anlat Anne” adlı bir kitap yayınlandı.“Engelli Çocuk Sahibi Özel Annelerden Özel Çocuklarına Mektupları” içeren kitap 73 annenin çocuğuna, 1 babaannenin de torununa yazdığı mektuplardan çocuk sahibi annelerin mücadele dolu yaşamlarından kesitler içeren kitap, Türkiye'nin dört yanında yaşayan özel annelerin, özel çocuklarına hitaben kaleme bir anne, “engellerini aşamadığı kızının hasret kaldıklarına” yanıyor. Çocukluğunu bile yaşayamayan kızına çocukları anlatıyor. Yaramazlıkları, çocuklara has küskünlükleri, kaprisleri...Her şeye rağmen kazandıklarını da ekliyor mektubuna. Engelli çocuğunun kedisine yaşattığı tüm güzellikleri anne şefkatiyle kaleme alıyorlar, “İnsanları oldukları gibi kabul etmeyi, umudu, sabrı, gereksiz şeylere kaygılanmamayı, hüznü, yetinmeyi, küçük mutlulukları kaçırmamayı, en zorlu anlarda bile gülümsemeyi ve yürekten sevmeyi seninle öğrendim. Yaşıyor olmamın gerçek anlamını bugün biliyorum” diye başka anne ise oğluna olan sevgisini şu cümlelerle dile getiriyor“Sen mucize bir bebektin. Kalbi delik, gözleri görmeyen bir bebek...Sımsıcak sarıldım sana. Sen benim gören gözlerim, atan kalbim, yürüyen ayaklarım oldun.”Kızının engeli nedeniyle pek çok sıkıntılar yaşadığını belirten bir başka anne ise “Yeter ki sen benimle ol. Senden gelecek sıkıntılar bile bana tatlı gelir. Hayatımın en güzel yanı, yaşama sevincim...” diye sesleniyor ayrıca her mektubun başında “Anne olmak” diye başlayan ve anneliği en güzel sözlerle tarif etmeye çalışan cümleler yer alıyor. “Anne olmak, yağmur olmaktır. Toprağı ıslatmak ve açan çiçeğe kıyamamaktır”, 'Anne olmak, dikenleri ayıklamaktır, gülü vermeden önce...”, “Anne olmak, emekleyen bir bebeğe adım olmak” gibi... Yine seni aklım karıştı baba..Özlem aklı karıştırır mı? Bunu öğretmemiştin bana. Bugün benim doğum sekiz erkek oldum ama hala anlamıyorum sen neden yoksun bana çok yakıştı. Senin hep görmek istediğin gibi pırıl pırıl bir öğrenci oldum ama sen göremedin üzgünüm çok üzgünüm baba...Karlı bir kış bir tabutun içine çok yakışıklıydın. Derin bir uykuya defalarca seslendim sana,cevap vermedin küstüm söz vermiştin. Kartopu oynayacaktık ilk kar yağdığında. Hava çok soğuktu ama babannem ağlarken ''oooyyy ciğerim yanıyor'' diyordu. İnsanın ciğeri nasıl yanar baba? Çok büyük bir kalabalık ama herkes bir ağızdan ''ŞEHİTLER ÖLMEZ VATAN BÖLÜNMEZ'' şehitsen ölmüş olamazsın. Ölmediysen nerdesin baba? Kocaman bir Türk bayrağına sarmışlardı onu hep göklerde görmek isterdin.''Kutsal sevdam bayrağım'' derdin ya hani. Nedense biraz da kıskandım o zaman seni. Affet neden anlamıyorum hala. Şimdi sen öldün mü? O zaman vatan bölündü mü? Çok karıştı aklım kim bölmek ister büyük günah değil mi? Dedem anlatırdı ya hep ''benim dedem Çanakkale?de şehit oldu vatanı kurtarmak için'' derdi ya...O zaman büyük büyük dedem yok yere mi öldü? neden tekrar vatanı bölmek istiyorlar baba? Hani okula gidince her şeyi neden öğretmiyorlar baba? Bildiğim tek şey var. O da sen yoksun yanımda. Annem çok özlüyor seni biliyorum. Babanla gurur duyuyorum diyor. İnsan gurur duyunca ağlar mı? Özleme alışır mı baba? Peki gurur senin yerine kardeşimi koklar mı? Beni maça götürür mü acaba? Biliyor musun baba,benim ciğerim yanmıyor elledim sıcak değildi fazla. Hem duman da çıkmıyor. Ama içimde bir yer var. Seni her düşündüğümde orası çok acıyor,sızlıyor,sanki kopacakmış gibi birileri devamlı kalbimi sen yokken hep hasta oluyorum baba. Bu acı nasıl diner? Ellerin ellerimi nerde bekler? Koşabilmek için seninle yollar bizi nasıl özler? Vatanı hangi canavar böler? Onlara senden başka kim dur der? Gel de anlat öğret ki bende şehit olayım baba.. Şüphesiz, bir seri katil tarafından yazılan en hasta mektup, yamyam çocuk katili Albert Fish’in 1928 yılındaki on iki yaşındaki kurbanı Grace Budd’ın annesine 8 yıl sonra 1934 te yazdığı mektuptur. Büyük şanstır ki Bayan Budd okuma yazma bilmiyordu ve böylelikle bu rezil mektubu okuma dehşetinden kurtulabilmişti. Bu mektubun aslı bu gün sanatçı Joe Coleman’ın Sevgili Bayan Budd,1894’te bir arkadaşım Steamer Tacoma gemisinde denizci olarak denize açılmıştı. San Francisko’dan Hong Kong’a gitmek üzere yola çıkmışlardı. Limana varınca iki arkadaşı ile karaya çıkmışlar ve çok içip sarhoş olmuşlar. Döndükleri zaman geminin limandan ayrıldığını görmüşler. Bu sırada orada kıtlık hüküm sürmekteymiş. Etin kilosu 2-6 dolar arasındaymış. Çok fakir olanlar arasında açlık sıkıntısı o kadar büyükmüş ki diğerlerinin açlıktan ölmesini önlemek amacıyla 12 yaşından küçük tüm çocuklar, et olarak pazarlanmaları için kasaplara satılıyorlarmış. Herhangi bir kasaba gidip pirzola, biftek, kuşbaşı isteyebilirmişsiniz. Çıplak bir çocuk vücudunun bir kısmı önünüze getirilir ve istediğiniz parçaları kestirebilirmişsiniz. Bir kızın veya oğlanın kalça kısmı, en lezzetli bölümmüş ve dana kotlet olarak satılan en pahalı etmiş. John orada çok uzun kalmış ve insan etine karşı bir düşkünlüğü oluşmuş. New York’a dönünce biri 7 diğeri 11 yaşında iki oğlan çocuğu çalmış. Onları evine götürüp soymuş ve bir dolaba kapamış. Sonra tüm giysilerini yakmış. Her gün etlerinin iyi ve yumuşak olması için onlara işkence yapıp dövmüş. Önce 11 yaşındaki oğlanı öldürmüş, çünkü onun poposu daha tombul ve tabi ki daha etliymiş. Kafası, kemikleri ve bağırsaklarından başka vücudunun her bir parçasını pişirip yemiş. Fırında pişirmiş tüm popsunu, haşlamış, kızartmış ve kuşbaşı yapmış. Küçük oğlana da aynı şeyleri yapmış. Ben o zamanlar 409 Doğu 100. Sokak’ta oturuyordum. Bana insan etinin çok lezzetli olduğunu o kadar sık söylemişti ki ben de tatmayı aklıma koydum. 3 Haziran 1928 Pazar günü sizin 406 Batı 15. Sokak’taki evinize geldim, peynir ve çilek getirdim. Öğlen yemeğini birlikte yedik. Grace, kucağıma oturdu ve beni öptü. Onu yemeyi aklıma koydum. Onu bir partiye götüreceğimi söyledim. Siz de evet gidebilir dediniz. Onu Westchester’da daha önce gözüme kestirdiğim boş bir eve götürdüm. Oraya vardığımızda ona dışarıda beklemesini söyledim. Kır çiçekleri toplamaya başladı. Yukarı çıktım ve tüm giysilerimi çıkardım. Çıkarmasaydım üzerlerine kanın bulaşacağını biliyordum. Her şey hazır olunca, pencereden onu çağırdım. O odaya girinceye kadar bir dolapta saklandım. Beni çıplak görünce ağlamaya başladı ve merdivenlerden inmeye çalıştı. Onu yakaladım ve o da bana annesine şikayet edeceğini söyledi. Önce onu tamamen soydum. Nasıl da tekmeledi, ısırdı ve tırnakladı. Boğazını sıkarak onu öldürdüm ve sonra da etlerini odama götürebilmek için ufak parçalara böldüm. Pişirdim ve yedim. Fırında pişen küçük poposu öylesine yumuşak ve tatlıydı ki. Tüm vücudunu yemem dokuz gün sürdü. Ona tecavüz etmedim, ama istesem bunu yapabilirdim. Bir bakire olarak öldü. 1 Şüphesiz, bir seri katil tarafından yazılan en hasta mektup, yamyam çocuk katili Albert Fish in1928 yılındaki on iki yaşındaki kurbanı Grace Budd ın annesine 8 yıl sonra 1934 te yazdığı mektuptur. Büyük şanstır ki Bayan Budd okuma yazma bilmiyordu ve böylelikle bu rezil mektubu okuma dehşetinden kurtulabilmişti. Bu mektubun aslı bu gün sanatçı Joe Colemanın koleksiyonundadır. Çok Sevgili Bayan Budd, 1894te bir arkadaşım Steamer Tacoma gemisinde denizci olarak denize açılmıştı. San Francisko dan Hong Kong gitmek üzere yola çıkmışlardı. Limana varınca iki arkadaşı ile karaya çıkmışlar ve çok içip sarhoş olmuşlar. Döndükleri zaman geminin limandan ayrıldığını görmüşler. Bu sırada orada kıtlık hüküm sürmekteymiş. Etin kilosu 2-6 dolar arasındaymış. Çok fakir olanlar arasında açlık sıkıntısı o kadar büyükmüş ki diğerlerinin açlıktan ölmesini önlemek amacıyla 12 yaşından küçük tüm çocuklar, et olarak pazarlanmaları için kasaplara satılıyorlarmış. Herhangi bir kasaba gidip pirzola, biftek, kuşbaşı isteyebilirmişsiniz. Çıplak bir çocuk vücudunun bir kısmı önünüze getirilir ve istediğiniz parçaları kestirebilirmişsiniz. Bir kızın veya oğlanın kalça kısmı, en lezzetli bölümmüş ve dana kotlet olarak satılan en pahalı etmiş. John orada çok uzun kalmış ve insan etine karşı bir düşkünlüğü oluşmuş. New Yorka dönünce biri 7 diğeri 11 yaşında iki oğlan çocuğu çalmış. Onları evine götürüp soymuş ve bir dolaba kapamış. Sonra tüm giysilerini yakmış. Her gün etlerinin iyi ve yumuşak olması için onlara işkence yapıp dövmüş. Önce 11 yaşındaki oğlanı öldürmüş, çünkü onun poposu daha tombul ve tabi ki daha etliymiş. Kafası, kemikleri ve bağırsaklarından başka vücudunun her bir parçasını pişirip yemiş. Fırında pişirmiş , haşlamış, kızartmış ve kuşbaşı yapmış. Küçük oğlana da aynı şeyleri yapmış. Ben o zamanlar 409 Doğu 100. Sokakta oturuyordum. Bana insan etinin çok lezzetli olduğunu o kadar sık söylemişti ki ben de tatmayı aklıma koydum. 3 Haziran 1928 Pazar günü sizin 406 Batı 15. Sokaktaki evinize geldim, peynir ve çilek getirdim. Öğlen yemeğini birlikte yedik. Grace, kucağıma oturdu ve beni öptü. Onu yemeyi aklıma koydum. Onu bir partiye götüreceğimi söyledim. Siz de evet gidebilir dediniz. Onu Westchesterda daha önce gözüme kestirdiğim boş bir eve götürdüm. Oraya vardığımızda ona dışarıda beklemesini söyledim. Kır çiçekleri toplamaya başladı. Yukarı çıktım ve tüm giysilerimi çıkardım. Çıkarmasaydım üzerlerine kanın bulaşacağını biliyordum. Her şey hazır olunca, pencereden onu çağırdım. O odaya girinceye kadar bir dolapta saklandım. Beni çıplak görünce ağlamaya başladı ve merdivenlerden inmeye çalıştı. Onu yakaladım ve o da bana annesine şikayet edeceğini söyledi. Önce onu tamamen soydum. Nasıl da tekmeledi, ısırdı ve tırnakladı. Boğazını sıkarak onu öldürdüm ve sonra da etlerini odama götürebilmek için ufak parçalara böldüm. Pişirdim ve yedim. Fırında pişen küçük poposu öylesine yumuşak ve tatlıydı ki. Tüm vücudunu yemem dokuz gün sürdü. Ona tecavüz etmedim, ama istesem bunu yapabilirdim. Bir bakire olarak öldü... SteFF Aktif Üye Katılım 18 Şub 2013 Mesajlar 498 Tepkime puanı 0 Puanları 16 Konum ISTANBUL 2 Lost dizisindede böyle bir şey vardı ya o aklıma geldi .d tikhy Aktif Üye Katılım 25 Şub 2013 Mesajlar 317 Tepkime puanı 0 Puanları 16 3 ainen ya lostta da bi ara böyle bi sahne wardı demi ? oku Aktif Üye Katılım 18 Şub 2013 Mesajlar 266 Tepkime puanı 0 Puanları 16 4 peh ne adamlar varmıs ALLAH tan tombul deilz 6 adam saygı duymuş . yada sabah cıkmadan bir asılmış sonrada çıkmış dıışşarı fireriver Aktif Üye Katılım 23 Şub 2013 Mesajlar 60 Tepkime puanı 0 Puanları 0 7 Adam 7 yılını çocuk esirgeme kurumunda geçirmiş ağır cinsel istismara maruz kalmış sonucu da bu işte sıyırmış pe...k 8 Adam 7 yılını çocuk esirgeme kurumunda geçirmiş ağır cinsel istismara maruz kalmış sonucu da bu işte sıyırmış pe...k müslüm okumadınmı gemi bunları unutmuş bunlarda orda açlık var diye insan etinin satıldıgnı görmüşler. okurken bile insana bişey oluyor bea kasaplar 12 yaşındaki çocugu getirip parça parça satıyormuş. o deglde bilen varmıdır bu çindeki olay nezman olmuş? Canım Kızım, Bir mektup yazmak istedim sana, senin sayende doya doya yaşıyor olduğum anneliğin sevinciyle. Seni canımdan bir parça olarak doğurmam benim için tarifsiz bir gurur ve mutluluk oldu. Varlığın bana, benim şu güne dek edindiğim güç ve enerji kadar bir yoğunluk verdi. Seni öyle benimsiyor, öyle seviyorum ki, bunu anlatabilmek bütün dillerden,, bütün alfabelerden öte bir şey benim için. Annelik duygusunda sakınmak ve merhamet vardır. Bunun bencilliğe dönüşmemesi için çaba harcadığım zamanlar oluyor. Özgür bir birey olmalısın sen. Yolunu, ideallerini kendisi belirleyebilen, hata yapabilen, deneyimleyebilen bir birey. Ahlakçılık taslayan bir çok öğreti, beni yüceltirken, seni bana borçlu gibi gösteriyor hep. Deniliyor ki sana; annen seni karnında taşıdı aylarca, bin bir çileyle doğurup büyüttü, sen sıkıntı verdin ona, yordun anneni, oysa annen gözü gibi baktı sana ve daha ne zırvalar… Zırva diyorum bunlara, çünkü bu tespitlerin çoğu erkeklere ait canım kızım. Bunları söyleyenler de, bunlara inananlar da, kadın da olsalar, annelik duygusundan bihaber olanlardır. Beni alacaklı, seni borçlu gibi gösterdikleri her tespit, anneliğin ve çocukluğun doğal süreçleridir oysa. Her annenin, her bebeğin, her çocuğun geçtiği doğal süreçler, fiziksel ve ruhsal olarak tutturmaları gereken doğal ritimlerdir. Bu kadar basit işte… Bir kadına biçilen en büyük değer olarak annelik gösteriliyor. Bu durum, gün gelecek, sana da dayatılacak bir tanem. Bilgilerinden, birikimlerinden, düşlerinden, ideallerinden vazgeçmen beklenecek. Öz, sadece annelik değildir; bunu unutma hiçbir zaman. Kadınlığınla da var olmalısın sen, insanlığınla da. Böyle bir baskıyla karşılaştığında sakın geri adım atma, boyun eğme sakın. Anneliğin değerini bilmediğinden değil, kendi değerini farkında olduğun için yap bunu. Gün gelir, yanımdan ayrılmak istediğinde, sana “gitme” diyemem. Seni baskı altında tutmak, duygu sömürüleriyle seni kendime bağlamak gibi bir fenalık yapmamam gerekir. Özlerim elbet, düşünürüm, tedirgin olurum ama seçimlerine saygı duyarım bütün içtenliğimle. Ruhum ve kucağım sana her daim açık olacaktır. İstediğin zaman gidebilir, istediğin zaman gelebilirsin. Pazarlığım olmaz asla, olmayacaktır. Birbirimize küsebiliriz, kızabiliriz. Doğrularımız bir olmayabilir seninle; an gelir sen, an gelir ben gerekli sabrı gösteremeyebiliriz. Senin alman gereken çok yol var. Birdenbire gelişmiyor farkındalıklar, birdenbire olgunlaşılmıyor. Bunun fiziksel bir boyutu olduğu gibi,ruhsal, sosyal ve senin kendi seçimlerine bağlı boyutları da olacak. Bilgiye, gelişime hevesli olman en çok istediğim şey senin için. Önyargısız olman, öğrenmeye, iletişime açık olman, hele bunda benim de payım olursa bir parça, en çok sevineceğim şey. Ama unutma ki, senin kendi başına başarman gerekenler de olacaktır; fark etmen, mücadele etmen gereken aşamalar da çıkacaktır karşına. Ben, elbette sen istediğin sürece yanında olurum, destek veririm ama hayat biraz da tek başınalıktır. Senin her türlü basmakalıp düşüncelerden arınman mutlu edecektir beni. Seni, üreyen, doğuran, çocuk büyüten bir eş, bir anne ve bir fani olarak gören, hatta bu sınırlar içinde kutsayan yozluğa karşı, özgür, üreten, bölüşen, vicdanlı bir birey olarak cesur bir duruşun olmalı. Biz, erkeklerden daha yoğun hissederiz, daha özenli gözlemler, yorumlarız çoğu zaman. Doğamızda olan bir şey bu ve maalesef erkeklerden daha ağırdır yükümüz, daha büyüktür ödediğimiz bedeller. Ve en çok kadınlar bilir birbirlerine nereden vuracaklarını, birbirlerini nereden acıtacaklarını. Kendini bütünleyemeyen, huzursuz olan her insan huzursuzluk verir, yaftalar, etiketler koyar boyuna. Bitimsiz bir bencillik ve kibir içindedir böyleleri. Korkuların da olacaktır, benim de oldu; tedirginliklerin, gelgitlerin olacaktır benim gibi, kendini çaresiz hissettiğin zamanlar da olacaktır. Eğer ki yanında olamazsam, hayat izin vermemişse buna, bilirim ki yüreciğin sıcacıktır; sen de bil ki, o sıcacıklıkta ben de varım… Çok güzel, çok ayrı izler bırakacağız birbirimize, çok özel anlarımız, hatıralarımız olacak… Hayat çok çetin, karmakarışık sorunlar koyabiliyor karşımıza. Ama inandığım bir şey var ki, çok güzel bir yolun olacak senin ve sen çok özel bir yolcu olacaksın. Sen doğmadan önce de bir emeğin içindeydim, bir mücadele veriyordum çizdiğim yolda. Sen doğduktan sonra daha da zenginleşti varlığım. Senden de çok şey öğrendim ben. Sen de geliştirdin beni, sen de değerler kattın bana farkında olmadan. Daha bir merhametli bakabiliyorsam bir çocuğa, daha bir derin hissedebiliyorsam doğayı ve evreni, kendimle daha bir barışıksam artık, en çok senin payın vardır bunda. Ne kendimi, ne de seni kutsamak için söylemiyorum bunu. Ama içimden gele gele, yüreciğine doğru fısıldamak istediğim güpgüzel bir gerçek var; iyi ki yavrumsun benim, iyi ki kızımsın… Biraz daha büyüdüğünde bu mektubu okuman dileğiyle… Seni seviyorum canım kızım… Annen Bir anneden kızına duygusal mektup; “kızıma mektup yazıyorum” tek dileğim mutlu olman.. Sevgili Küçük Aşkım, Gözlerimin önünde büyüyorsun ve bu beni merak, neşe, hüzün ve korkuyla dolduruyor. Büyüdükçe ne kadar güzel ve kibar bir insan haline geldiğine hayret ediyorum! Gülümsemen ve köpüren enerjin bir odanın havasını bir anda aydınlatabiliyor. Ama aynı zamanda, koruyucu kollarımdan uzaklaştıkça, bu dünyanın sana yapacaklarından da korkuyorum. Bir anne kızının bugün olduğu gibi dünyaya kanatlarını açmasına nasıl izin verir? Tatlı kız, çok güçlü ve cesursun. Ama bu dünya zor ve karanlık, aynı zamanda korkutucu şeylerle de dolu olabilir. Büyüdükçe ve benden uzaklaşmaya başladıkça bu beş şeyi hatırlamanı istiyorum. Bunları hatırlayabilirsen, iyi olacağını biliyorum. Nazik ve cömert ol. Büyüdükçe, bu dünyadaki birçok insanın kibar olmadığını ve daha fazlasının bencil olduğunu göreceksin. Farklı olmanı istiyorum aşkım. Babanın nazik ve cömert kalbini miras aldın ve bunu benimsemeni istiyorum! Sen onun mirasısın ve onun gibi olmaktan gurur duymalısın. Derinden sev ve kendinin sevilmesine izin ver. Bir gün erkeklerin havalı olduğuna karar vereceksin. Onları düşünmeye ve bir gün evlenmeyi hayal etmeye başlayacaksın. Hayal et bebeğim! Yine de olay şu Aşkın gerçek olduğunda buna değer olduğunu hatırlamanızı istiyorum, ancak aşk, sevgi, hediyeler veya diğer romantik filmlerle aynı şey değildir. Aşk fedakarlık ve çok çalışmaktır. Aşk, kendi yarınız için olduğundan daha çok diğer yarınızın iyiliği hakkında endişe duymaktır. Aynı zamanda bazen kalbinin kırılması anlamına gelir ve bu da sorun değil. Kırık kalpler iyileşir ve derinden ve gerçekten sevmek buna değer. Aşık olmanızı ve sert bir şekilde düşmenizi istiyorum, ama aynı zamanda kendinize – gerçek benliğinizin – derinden sevilmesine izin verin. Aşkını bulduğunda geri durma tatlım. Aşk her zaman riske değer. Tanrı’ya ve içgüdülerine güven. Umarım sana derin bir inanç duygusu aşılayabilirim. Tanrımız sevgi dolu ve güvenilir bir Tanrı’dır. Senin hayatın için benim hayal bile edemeyeceğim kadar güzel bir planı ve amacı var. O’nunla her gün konuşmayı öğren, yalnızca O’na iman et ve her şeyde O’na güven. Seni asla başarısızlığa uğratmayacak. Ve sana bu hayatta zor seçimler yapmak ve zor şeylerle yüzleşmek için ihtiyaç duyduğunuz içgüdüleri ve anlayışı verecektir. O’na yaslandığınıda asla düşmeyeceksin. Sen tüm güzel şeylere layıksın. Asla, asla, asla, asla ikinci en iyiye razı olma. Kimsenin sana layık olmadığını söylemesine asla izin verme. Akıllısın, yeteneklisin, kibarsın, güzelsin ve aklına koyduğun her şeyi yapabilirsin. Her şeyin en iyisinin peşinden koşmalı ve senin olmasını beklemelisin çünkü sen iyi olan her şeye değersin. Savaşmaktan korkma. Umarım senin için iyi bir savaşçı örneği olabilirim. Hayatım boyunca kendim ve başkaları için savaştım. Ve senin de o kişi olmanı istiyorum. Adaletsizlik, eşitsizlik veya yolsuzluk görürsen, buna karşı savaşacak kadar cesur ve güçlü olmanı istiyorum. Birinin yanlış yaptığını bildiğinde lütfen ayağa kalk, dünyaya bunu anlatmayı dene ve ona karşı mücadele etmek için elinden gelenin en iyisini yap. Her savaşı kazanamayabilirsin çünkü bazen bu dünya açgözlülüğü iyiliğe tercih eder, ama önemli değil. Yine de savaş. Bu dünyada sevgi, ışık ve iyiliğin savunucusu ol. Doğru olan için savaşmak her zaman doğru seçimdir. Bebeğim, sen benim hayatımın neşesisin ve umarım tüm bunları dünyayla kendi başına yüzleşmeden önce sana öğretebilirim. Seni sevdiğim ve annen olduğum için çok şanslıyım. Dünya, içinde sen olduğun için daha iyi, aşkım. Bir hazine ve bir armağan olduğunu ve bu dünyada bir ışık olmaya çağrıldığınızı asla unutmayın. Seni seviyorum küçük kadınım. Sevgimle, Annen Hayatını kaybetmesine sayılı günler kalan bir annenin yıllar önce küçük kızına yazdığı veda mektubu, eski bir kitabın içinden çıktı. Mektubu bulan ise İngiltere’nin kuzeydoğusundaki Durham kentinde sahaf işleten Gordon Draper. Draper, yanına bir de fotoğraf iliştirilmiş mektubu sahibine ulaştırmak için elinden geleni yapacağını söylüyor. Bethany Benim küçük hazinem Eğer baban sana bu mektubu okuyorsa bil ki ben hayatımı kaybettim ve meleklerle birlikte yaşamaya, cennete gittim. Göğsümdeki ağrılar çok arttı ve iyileşmek için ameliyat oldum. Ama işe yaramadı. Her zaman gökyüzünden seni izleyip iyi olduğundan emin olacağım. Eğer Parla parla yıldızcık’ şarkısındaki gibi parlak bir yıldız görürsen bil ki o bir kız ol ve uzun, mutlu bir hayat yaşa. Baban ve deden sana bakıp seni okula götürecekler. Seni her zaman seveceğim. Kimsenin sana benim hakkımda konuşmanın yanlış bir şey olduğunu söylemesine izin verme. Umarım beni hiçbir zaman unutmazsın. Her zaman senin annen olacağım. Seni bol bol kucaklıyor ve öpüyorum. Hoşçakal Annen Not Artık Rosie’ye bakma konusunda sana güveniyorum. Onu sakın ihmal etme tamam mı? Sahaf dükkanının sahibi Draper, “Kesinlikle bir şeyler yapmam gerektiğini hissettim” diyor ve “Umarım Bethany’i bulup mektubu geç de olsa doğru ellere ulaştırabiliriz” diyor.

bir çocuğun annesine yazdığı mektup